Ortadoğu yanıyor


Tunus’ta diplomalı bir işsizin kendisini yakmasıyla başlayan olaylar tüm Arap dünyasını sarsmaya devam ediyor. Kimilerine göre Tunus bir tür domino etkisi yapabilir. Başka bir deyişle Tunus’ta başlayan olaylar tüm Arap dünyasında radikal siyasi değişimleri tetikleyebilir. Nitekim başta Cezayir ve Mısır olmak üzere bazı Arap ülkelerinde gösteriler başladı bile, hatta kendisini devlet binalarının önünde yakanlar dahi oldu. Ürdün’den Yemen’e, Fas’tan Suudi Arabistan’a kadar sokakta güçlü bir değişim talebi var. Bu ülkelerde devlet başkanları korku içindeler. Sıranın kendilerine gelmesinden endişe ediyorlar. Oysaki her biri en az yüzde 90 oyla iktidara gelmiş sözde meşru liderler. Tunus’ta olaylar hâlâ devam ediyor. Çünkü kaçak Devlet Başkanı Zeynelabidin Bin Ali’nin yerine gelen kişiler devrik başkanın eski dostları ve onun birer kopyası. Ülkede komünistlerin ve İslami grupların siyaset yapmasına izin verilmiyor. Hal böyle olunca siyaset alternatifsiz kalarak, bir kısır döngüye hapsoluyor. Tsunami büyüyor Sadece Tunus da değil. Irak hâlâ büyük bir ateş topu gibi. Diktatör ve rejimi Amerikan işgali ile devrildi. Ancak Irak buradan ne istikrar, ne de demokrasi çıkarabildi. Önceki gün Sünnilerin yoğun olduğu Tikrit’te gerçekleştirilen intihar saldırısında tam 50 kişi hayatını kaybetti, 150 kişi ise yaralandı. Irak’ta adı konmamış bir iç savaş yaşanıyor. Bu iç savaş Şii ve Sünni dış kaynaklarca da teşvik ediliyor. Suudi Arabistan, Mısır ve Ürdün ‘Şii tehlikesi’ni Irak’ta durdurmaya çalışıyor. Aynı şekilde İran da Şiiler üzerinden kendisini Sünni bloktan ve Batı’dan korumanın derdinde. Bu ortamda Kürtler biraz daha zaman kazanıp olgunlaştırdıkları bağımsızlıklarını ilan etmenin derdindeler. Belli ki büyük acılar yaşanmadan Irak’a gün yüzü yok. Tunus ve Irak (ve elbette Filistin ile İsrail) tüm bölgeyi terörize etmeye yetiyor. Ancak dert bir değil, iki değil. Lübnan’da Hizbullah kabineden çekilince hükümet çöktü. Lübnan da Tunus gibi küçük bir ülke, ancak etkisi çok büyük. Nitekim kriz baş gösterince Başbakan Hariri Türkiye, Fransa, ABD ve Suriye’nin de dâhil olduğu en az 8 ülkeyle görüşmek zorunda kaldı. Çünkü Ortadoğu’da iç siyaset diye bir şey yok. İçeride sağlıklı bir demokrasi oluşturulamayınca herkes birbirinin iç işlerine karışabiliyor. Lübnan’da İran, Hizbullah’ı destekliyor ve çoğu zaman bu destek yatıştırıcı olmaktan çok, kışkırtıcı oluyor. Fransa ve ABD ise Hıristiyan Araplarla. İsrail Lübnan’da da etkili bir aktör, ancak onun pozisyonu biraz karışık. Suudi Arabistan eskiden ABD ile hareket ederdi. Şimdilerde Türkiye’nin de gayretleri sayesinde Suriye ile tarafları yatıştırıcı bir inisiyatif başlattı. Fakat Lübnan da, tıpkı Tunus ve Irak gibi, kolay kolay durulamayacağa benzer. Önümüzde Mısır seçimleri var. Enver Sedat 1981’de öldürülünce yerine Hüsnü Mübarek geçti ve o gün bugündür Mübarek yüzde 90 civarında oylar alarak (!) iktidarını sürdürüyor. Üstelik ölse de iktidarı bırakmak istemiyor, yerine oğlunu düşünüyor. Fakat Mısır içten içe kaynayan dev bir kazan. Bastırılan İslami muhalefet bir çığ haline dönüşüyor. Her an bir patlama yaşanabilir. Tunus şimdiden Mısır sokaklarını hareketlendirdi bile. Birkaç kişi protesto amaçlı olarak kendisini ateşe verdi. Üstelik ülkede Hıristiyan-Müslüman gerginliği de had safhada. 80 milyonluk Mısır bu gerilimi kaldıramaz ise Ortadoğu için Mısır etkisinin diğerlerinden çok daha büyük olacağı aşikâr. Türkiye ne yapsın? Kısacası Soğuk Savaş döneminin Ortadoğu’su çözülüyor, yıkılıyor. Batı ise yıkılanın yerine neyi koyacağını tam olarak bilemiyor. Bölgedeki tüm Arap rejimleri anakronik, yani bu çağa ait değil. Ortadoğu hemen her alanda çağın dışında görünüyor. Eğitim, demokratikleşme ve kalkınmada bölge dünya düzeni içinde bir boşluk, bir çukur gibi. ABD de biliyor, bu böyle devam edemez. Eğer bir şeyler yapılmazsa sistem kontrolsüz olarak çökecek. Ne var ki mevcudun alternatifi de İslami ve İslamcı gruplar. Kısacası ABD için mesele yukarı tükürsen bıyık, aşağı tükürsen sakal. Türkiye’ye gelirsek, Türkiye bir bölge ülkesi. Yani yanan bizim bölgemiz. Görmezden gelmemiz mümkün değil. Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun da işaret ettiği gibi Türkiye bölgede bir tür itfaiye rolünü oynamak zorunda. Üstelik bunu da prestij olsun diye değil, kendi bölgesini kurtarmak için yapmak zorunda. Çünkü alevler yüzümüzü yalamaya başladı bile. Türkiye geçmişten farklı olarak bu basit gerçeğin farkında ve görevini de yapmaya çalışıyor. Ancak yangın bir değil, iki değil. Ankara hangi birine yetişsin!..

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER