Hocaefendi'nin yeni kitabında Osmanlı ecdadımıza ait önemli tespitler...


Nil Yayınları, Hocaefendi'nin 'ÇİZGİMİZİ HECELERKEN' kitabını yayınladı. Yanlış anlaşılan birçok önemli konulara açıklık getirilen kitapta, Osmanlı'nın saray hayatı ile ilgili geniş tespitler de yer almış bulunmaktadır. Bugün sizlere, sarayda İslam terbiyesi aldıktan sonra evlenen cariyelerin özgürlüklerine kavuşma haklarını anlatan kısmı kitaptan derleyerek arz etmeye çalışacağım. Birlikte okuyoruz saray terbiyesine alınan yabancı kadın ve cariye hakları ile ecdadımıza karşı göstermemiz gereken saygı mükellefiyetimizi. -Osmanlı hanedanı, savaş esirlerini saraylarına almış, onlara İslâm edep ve terbiyesini öğretmiş ve çok defa da bu cariyeleri başkaları ile evlendirmiş veya İslâm'ın köleler hakkındaki mükâtebe emrine uyarak onları ya ibadet keffaretleri olarak, ya da belli bir ücretle serbest bırakmışlardır. Böylece saraya girmiş esirler, Osmanlı âdâp ve erkânını, İslâm ahlâk ve seciyesini öğrenmiş, sonunda da evlenince hürriyetlerini elde etme imkânı bulmuşlardır. Öyle esirler de olmuştur ki, Osmanlı onları serbest bıraktığında dahi gitmek istemeyip esir kalmayı tercih edenler bile çıkmıştır. Nitekim evlenen esirler hakkında İslâm'ın şu hükmü hep kurtarıcı olmuştur: -İnsan cariye kadınla da evlilik yapabilir. Bu evlilik sonucunda cariyeden dünyaya gelen bir çocuk, annesini cariyelikten kurtarır. Çocuk, o efendinin hür oğlu sayılır ve artık annesi de satılmaz, sokaktan kurtarılır. Bir cariyenin, esir olduğu evde yaptığı evlilik sebebiyle 'kadın efendi' hakkı kazanmasının ne zararı var? Cariye meselesi hep mübalâğa ile anlatılır ama, bir kadını sokaktan kurtarma sonucu sağlayan evliliğinin bu kurtarıcı tarafına dikkat çeken pek görülmez!.. -Osmanlı sarayında bulunan yabancı kadınların Osmanlı'yı gerilettiğini söylemek de doğru değildir; bunlar arasında çok faydalı kadınlar da olmuştur. Meselâ, Yıldırım'ın Sırp Olivera ile evlenmesi, Osmanlılara Balkanlarda sadık bir destek olduğu gibi, İstanbul'un kuşatılmasında Yıldırım'a bazı faydaları da olmuştur. 2. Murad'ın zevcesi olan Fatih'in analığının da İstanbul'u fethetmede faydaları görülmüştür. Demek ki, Osmanlı sarayındaki yabancı kadınları her zaman entrikalarla beraber düşünmek doğru değildir. Bence ille de bir geriletmeden söz edilecekse, Osmanlı'yı, bir kısım işlemeyen kafalar geriletmiştir. Kafa işlemediği, ilim erbabına sırt çevrildiği, meşveretle iş yapılmadığı gibi durumlara bağlı olarak Osmanlı gerilemiştir, demek daha gerçekçi olur. Saraydaki yabancı kadınların Osmanlı'yı gerilettiği iddiası, ecdadı karalama kampanyasından başkası değildir. -Demek istiyorum ki, herkes ecdadına saygılı olmalı, karalama kampanyasının kimseye fayda sağlamayacağı bilinmelidir. Avrupa'ya baktığımızda onların doğru-yanlış bir eser ortaya koyan tüm atalarına saygılı olduklarını görürüz. -Almanya'da, ilim ve teknoloji ile alâkalı bir müzeyi gezdiğimizde, orada her şeyin başladığı tarihten günümüze, sırasıyla kâşiflerini görmek mümkündür. Bu kâşifler içinde tespitleri doğru olmayan insanlar da vardır. Ama orada herkes saygıyla yâd edilmektedir. Kadirşinas düşünce, orada Newton'u tazimle andığı gibi, arkasından gelip çok şeyi değiştiren Einstein'ı da onun yanına koymuş ve âbideleştirmiştir. Yani Batılı yanlış şeyler söyleyen ecdadını da saygıyla anmaktadır. -Sadece bizdedir Fahreddin Râzî gibi büyük âlimlerin, yirminci asırda söylenmesi gereken sözü o günlerde söylemediklerinden dolayı tenkit edilip kınanması. Oysaki bugünkü durumumuz itibarıyla gelecek nesillerin bize tükürmemesi mümkün değildir. Gelecek tükürüğün yüzümüze gelmemesi için hiç olmazsa gelin ecdadımıza saygı duyalım, sövmeyelim. "Men dakka dukka-Kim ne yaptıysa aynısını görür." fehvâsınca, geçmişi sövüp de geleceğe kendimize sövdürmeyelim! Unutulmamalıdır ki, geçmişine söven, imparatorluk medeniyetinin şerefinden hisse alamaz, köksüz ve öksüz duruma düşmekten de kurtulamaz.
<< Önceki Haber Hocaefendi'nin yeni kitabında Osmanlı ecdadımıza ait... Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:  
ÖNE ÇIKAN HABERLER