Çarşamba günü
Hrant Dink'in öldürülüşün 4. yılı olacak. Koskoca 4 yıl.
Geriye dönüp baktığımızda davanın neredeyse başladığı yerde durduğunu görüyoruz. Hatta diyebiliriz ki 'Bir
cinayet nasıl çözülmez'in örneği sergilendi.
Ergenekon sabahına uyandığımızda "yavuz
hırsızlık" yapanlar, Hrant Dink öldürüldüğünde de aynı şeyi yaptılar ve bize odaklanmamız için bir nokta işaret ettiler.
Bizden istedikleri sadece oraya bakmamız, baktıkça
hipnoz olmamız ve ayan beyan ortada olanı görmememizdi.
Oysa Hrant Dink'in afişe edilmesi ve bir
psikolojik harekât nesnesine dönüşmesi kapsamlı bir projenin parçasıydı. Üstelik sistemli bir abluka, bu sonuç için İstanbul'dan Pelitli'ye kadar iç içe çarkları devreye sokmuştu.
Ancak kimse o ablukayı çözmeye çalışmadı. Savcılar belki bilerek, belki zorunluluktan görünen basit gerçekten hareketle bir
iddianame hazırladılar. İddiaya göre o cinayet internet cafede takılan birkaç milliyetçi gencin organizasyonuydu.
Bu iddia hem Dink'in anısına saygısızlık hem de herkesin aklına hakaretti. Ama kayıtlara öyle girdi.
Geçen süre zarfında
tetikçilerin ötesine geçecek adımlar atılmadı. Cinayeti aydınlatıyorum diyenler Dink üzerinden
operasyon yapmaya başladılar. Bazı
emniyet müdürleri kendilerine
rakip gördüğü kişileri
tasfiye etmek için bilgileri, verileri bile çarpıtmaktan geri durmadı. Tetikçileri azmettirenler, onları yetiştirenler ve dahası Avcı'nın tabiriyle 'odayı ısıtanlar' araştırılmadı. Herkes kimin ihmali olduğu sorusuna takıldı.
Benim uzun süredir yaptığım çalışma Dink cinayetine başka bir pencereden bakıyor.
Türkiye 19 Ocak 2007 gününe nasıl geldi? Odayı kim ısıttı ve tetikçileri kim yetiştirdi.
Kafes Planı'nda da açıkça yazıldığı şekliyle
Rahip Santoro,
Malatya Zirve ve Hrant Dink operasyonları nasıl yapıldı?
Eğer doğru soruları doğru kişilere sorarsanız doğru sonuca da ulaşabiliyorsunuz. Bi
Ermeni Var isimli çalışmam bu açıdan çok yeni bilgiler ortaya koyuyor. Odanın nasıl ısıtıldığı, tetikçilerin nasıl seçildiği o niyetle bakılırsa görülebiliyor.
İlginçtir bugüne kadar o kadar çok
soruşturma, ön inceleme yapıldı. Fakat en basit sorular bile sorulması gerekenlere sorulmamış. Mesela kimse
Coşkun İğci'ye Ogün Samast'ı tanıyıp tanımadığını sormamış. Ya da Astsubay Satılmış
Şahin'in nasıl olup da adı bu cinayete karışmış herkesle çok yakından görüştüğü araştırılmamış. Gerçi birkaç soru sorulmuş. Ama
astsubay 'Birkaç kez takıldık' demişler. Müfettişler de bunu mantıklı bulmuş. Ama o astsubayın cinayetten bir gün önce İstanbul'da neler yaptığı incelenmemiş. Şahin 'Görevdeydim' demiş. Ama bu ne tesadüf ki 365 günde bir gün göreve gidiyor ve o gün de tetikçinin evinin yanında görülüyor.
Trabzon Alay Komutanı
Ali Öz ile Dink'i tehdit eden
Veli Küçük arasındaki ilişki sorgulanmamış. Hatta tanıştıklarından bile emin değil soruşturmayı yapanlar. Ama kitaba baktığınızda göreceksiniz ki cinayet öncesi bir araya gelmişler.
Kitapta 2002-2007 arasındaki birçok olayın çok çarpıcı ayrıntılarını da 'odanın nasıl ısıtıldığı' örneği olarak ele aldım. Rahip Santoro öldürülürken kilisede bulunan
JİTEM muhbiri hiç
gündem olmamış mesela. Ya da Ordu'da
Kürt-Türk savaşı çıkarmak için
bomba atan TKMPL'nin aynı zamanda ülkücüleri provokasyona hazırlandığını... Sakarya'da KESK'i kundaklayan kişinin de bir şekilde
jandarma ile irtibatlı çıkması sorgulanmamış. Trabzon'da sabah
akşam misyonerlik karşıtı yayınlar yapan medya grubuna bakılmamış.
Kitapta belgesini göreceksiniz. Bir döneme damgasını vuran misyonerlik tartışmaları meğerse MGK ön
hazırlık toplantılarında pişirilmiş. Epi topu 54 misyoner için MGK'da
rapor
tutulmuş. Sonrasında başlayan antimisyoner dalga herkesin malumu. Şimdi geriye dönüp baktığımızda 'Din elden gidiyor' tartışmalarının nereden kaynaklandığını daha iyi anlıyoruz.
Kitapta o döneme ait başka çok çarpıcı veriler de var. Mesela Malatya Zirve Cinayeti'nde olayların göbeğinde yer alan bir kişi artık gizli
tanık. Ve savcılara çok çarpıcı ifadeler verdi. Muhtemel ki bu cinayet yakında bütün ayaklarıyla çözülür. Şu ifadeye dikkat, "Şerefsizlere vurun dedik öldürmüşler."
Bu tip kitapları yazmak da okumak da zordur. Anlatılanlar iç açıcı şeyler değil. Fakat Türkiye'nin bir dönemine ve özellikle de Hrant Dink cinayetine başka bir açıdan bakmak isteyenler için iyi bir kaynak olduğunu düşünüyorum.
Gelelim kitabın adına. 'Bi Ermeni var...' ifadesi tetikçi Ogün Samast'tan alıntı. Ogün internet cafede oyun oynarken
Yasin Hayal geliyor ve "Bi Ermeni var. Sen vuracaksın" diyor. Ogün de kabul ediyor.
Böyle kompleks bir plan bu kadar basit bir kılıfa sokuluyor.
Şu anda yapılması gereken şey belli.
Bu işe tüm mesaisini verecek bir
ekip kurulmalı ve başta kitaptaki iddialar olmak üzere her şey yeniden ele alınmalı.
Türkiye'nin bu cinayeti tetikçisi belli
faili meçhul bırakma lüksü yok.