Tunus’ta bir şeyler oldu... Devlet Başkanı Zeynelabidin
Bin Ali ülkesini terk etti... Tabir-i amiyane ile, “tırstı ve kaçtı...”
Darbeyle gelmişti, darbeyle gidiyor. Hatta, gitti bile. Dönüşü imkânsız artık...
En büyük korkusu, Çavuşesku’ların akıbetine uğramaktı.
İsyancılar, 23 yıllık öfkeyle saldırıyorlardı... Yakıp yıkıyorlardı, kırıp döküyorlardı ve “sağlıklı muhasebe” imkânı tanımıyorlardı şımarık
diktatörümüze.
Nasıl da “çağdaş çağdaş” yönetiyordu ülkeyi oysa...
Her şey ne iyiydi.
Herkes ne çok mutluydu.
Ülke, harika bir diktatör buluşuyla, “kastlara” ve “bölgelere” ayrılmıştı. Herkes kastına göre davranıyor, kastına göre yaşıyordu.
Mesela, bazı sokaklarda başörtülü dolaşılamıyordu. Bulvarlara başörtülü çıkılamıyordu. Birçok resmi mahfile başörtülü girilemiyordu. Ne güzeldi...
Tunus’a bakanlar, “dekoratif iyi vatandaşlar kastı”nı görüyorlardı ve imreniyorlardı... Bu koyu taassup içinde bu çağdaşlık, bu fukaralıktan bu kaliteli
yaşam standardı... Nasıl olurdu?
Oluyordu işte...
Kamu tercihlerini “polis marifetiyle” siyasetin dışına itersen, kafandaki çağdaşlık telakkisini “ideal yaşam biçimi” olarak dayatırsan her şeyi yaparsın ve kısa sürede başarılı da olursun.
Başarılıydı
Zeynelabidin Bin Ali.
Habip Burgiba diktatörlüğünü devirmiş, kendi diktatörlüğünü kurmuştu. Kurnaz bir diktatördü... Memlekette “
demokrasi varmış havası uyandırmayı” çok seviyordu. En büyük hobisi, kendi kurdurduğu partiler üzerinden “demokrasicilik oyunu” oynamaktı.
Islahatçıydı üstelik...
Kafasındaki “ıslahat” ve “yenileşme” fikri, “din” başlığı altında toplanabilecek bütün değerlerle savaşmayı,
özgürlük alanlarını olabildiğince daraltmayı öngörüyordu.
Bunu yaptı ve sonunda Mağribin böğründe “laik ve çağdaş bir ülke” yaratmayı başardı.
Biraz Ortodoks bir
laiklikti Abidin’inki...
Bir kısrak başı gibi Avrupa’ya uzanan ülkedeki uygulamaya çok benziyordu
Katı ve “öteki”ne ifade imkânı tanımayan, zorbalıkla kendini “değer tercihi” skalasına yerleştiren bir laiklik...
Üstelik,
model aldığı ülkeye model olabilecek bir laiklik...
Hatırlar mısınız bilmem... 28
Şubat postmodern darbecisinin “tamama erdiricileri” sık sık Zeynelabidin Bin Ali’nin laikliğine atıf yapar, Tunus’taki başörtüsü uygulamasını örnek gösterirlerdi.
Koyu
İslam taassubundan gelen Tunus’ta başörtüsü yasaklanabiliyorsa ve hiçbir şey olmuyorsa, nispeten çağdaş ve batılı olan Türkiye’de niçin benzeri bir uygulamaya gidilmesindi?
Böyle şeyler konuşuyorlardı...
Hatta, 10 milyon insanın kaybı üzerinden “devrim hesapları” yapıyorlardı.
Dinsel görünürlüğün kamusal alandan tardedilmesi gerektiğini söyleyen bir
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, daha da ileri gidiyor, okullardan sonra başörtüsünün sokaklarda da yasaklanmasını istiyordu... Örnek mi?
Örnek Tunus’tu işte...
İşin dramatik tarafı şu:
Zeynelabidin Bin Ali iyi kötü 23 yıl dayandı.
Bizimkiler, örnek aldıkları Tunus diktatörü kadar bile dayanamadılar, ilk seçimde alaşağı edildiler...