Lübnan çok ciddi ve derin bir siyasi
kriz yaşıyor.
Başbakan Saad
Hariri hükümeti
Hizbullah kanadından 11 bakanın geçen hafta istifasıyla dağılmış bulunuyor.
Hariri hükümeti halen geçici hükümet olarak iş başında, o kadar. Yeni başbakan kim olacak, hükümet nasıl kurulacak henüz belli değil. Bu yolda
müzakereler, temaslar devam ediyor.
Kriz şüphesiz Hizbullah ile Başbakan Hariri ve müttefiklerinin arasında aylardır sürüp giden bir ihtilaftan kaynaklanıyor. Bu ihtilaf,
Saad Hariri'nin babası
merhum Refik Hariri'nin uğradığı suikastın aydınlatılması için çalışan BM Özel Mahkemesi ile ilgili. Refik Hariri, malum 14
Şubat 2005 günü Beyrut'taki St. George Oteli'nin önünden konvoyu ile geçerken patlayan muazzam bir bombanın sonucu etraftaki 22 kişi ile birlikte hayatını kaybetmişti. Bu elim suikast sonucu Lübnan karışmış, suikastla ilgili spekülasyonlar ayyuka çıkmış; ancak suikast tam anlamıyla bir türlü aydınlatılamamış, bunun üzerine Lübnan hükümetinin de onayıyla BM devreye sokulmuştu.
BM'nin 2005'te onay verdiği suikastı araştıran, soruşturan ilk
soruşturma ekibi,
Alman savcı Detlev Metlis'in ekibiydi. Yedi aylık bir çalışmadan sonra bu
ekip suikasttan
Suriye güvenlik güçleri ve bazı yüksek dereceli Lübnanlı yetkililerin sorumlu olduğu kanaatine varmış; ancak bunu kesin delillerle ortaya koyamamıştı. Sonuçta, 4 Lübnanlı yetkili tutuklanmış; ancak onlar da daha sonra serbest bırakılmışlardı. Bugün suikastı 1
Mart 2009'da kurulan BM Özel Mahkemesi yürütüyor. Amacı suikastla ilgili kesin sonuca ulaşmak. Mahkeme Hollanda'nın Leidschhemdam şehrinde çalışıyor. Birinci yıldaki bütçesi 56 milyon dolardı. Bunun yüzde 51'i BM, yüzde 49'u da Lübnan hükümeti tarafından karşılanıyor. Mahkemeye verilen ilk yetkinin süresi 3 yıl. Karar verebileceği en ağır ceza da ömür boyu
hapis. Mahkeme Başkanı Kanadalı Daniel Bellemare. 11 hâkimin 4'ü kimlikleri saklı tutulan Lübnanlı hâkimler.
Büyük bir sır perdesi arkasında çalışan
mahkemenin önemli sonuçlara ulaştığı aylardır söyleniyor. Çeşitli haberlere göre, mahkemenin suikasttan bazı Hizbullah mensuplarını sorumlu bulduğu, bunların isimlerini açıklayacağı çoktandır bildiriliyor. Hatta dün bazı kaynaklarda
İran liderliğinin bile adı geçiyor. Bunlar elbette henüz hiçbir şekilde doğrulanmayan iddialar, spekülasyonlar. Bunların ne kadar doğru olduklarını mahkemenin iddianamesi açıklandığında ancak bilebilecek durumda olacağız.
Mahkeme savcısının ön raporunun ya da iddianamesinin taslağının mahkeme başkanlığına bugün sunulacağı söyleniyor. Bunu dün söyleyen de Lübnan Çalışma Bakanı Butros
Harp. Ancak,
taslak basında yer alır mı almaz mı, gizli mi kalır, söylemesi zor. Bize göre, taslak ya da bir kısmı bir şekilde basına sızacaktır. Kaldı ki, taslak ile ilgili suçlananlar zaten aylardır bazı basın organlarında yer alıyor. Bunlara göre, çok gizli yürütülen soruşturmada Hizbullah mensuplarının kontörlü
telefon kayıtlarından hareketle bunların Hariri suikastında rol oynadıkları iddia ediliyor. Hatta bunların isimleri bile veriliyor.
Buna ilaveten, mahkemenin geçen ekimde Fransa'da
Bordeaux şehri yakınlarındaki bir
Fransız askerî hava üssünde Hariri suikastında kullanılan bombanın benzerinin ya da aynısının kullanıldığı kontrollü bir patlamayı uzmanlarca gerçekleştirdiği, bundan da çok önemli bulgulara ulaşıldığı söyleniyor. Bu çerçevede belki başka benzer eylemler de var, bilmiyoruz. Bütün bunlardan mahkemenin işini sıkı tuttuğu anlaşılıyor. Hizbullah baştan bu yana mahkemeye karşı çıkıyor, mahkemenin
İsrail ve Amerika'nın çıkarlarına
hizmet ettiğini, kendisini karalamak, kamuoyunda mahkûm etmek için çalıştığını iddia ediyor. Saad Hariri ise son günlere kadar mahkemeye
destek veriyor, görevini tamamlaması ve nereye varırsa varsın soruşturmanın mutlaka tamamlanması gerektiğine inanıyordu. İşte bu tavrının sonucu Hizbullah ile çatışma noktasına geldi ve hükümeti düştü.
Saad Hariri elbette haklı. Babasının katillerinin ortaya çıkmasını, suikastın aydınlatılmasını istiyor. Kim bunun yanlış olduğunu söyleyebilir, kim babasının katillerinin cezasız kalmasını isteyebilir?
Hizbullah'a gelince; çıkabilecek herhangi bir haksız
suçlama karşısında kendisini her zaman savunabilir. Bu yüzden mahkemeyi engellemesi gerekmez. Kendisine güveniyorsa böyle hareket eder.
Türkiye, Saad Hariri'yi desteklemeli, merhum Refik Hariri'nin suikastının mutlaka aydınlatılmasını savunmalıdır. Türkiye'ye yakışan, siyasi pragmatizm tavrı benimsemek değil; gerçeklerin ortaya çıkmasını savunmaktır.