Çok eskiden
Cemal Kutay'ın bir kitabında görmüştüm. Şimdi kitabı arayıp bulmak zor geldi, internette arayayım dedim. Kaç gündür bulamıyorum.
Konu Abdülhalik Renda'nın kimliği idi. Nereye baksam "Yanya doğumlu Arnavut asıllı" yazıyordu. Halbuki benim okuduğum böyle değildi. Yanya doğumlu olduğu doğruydu da, oraya Anadolu'dan gittiklerinin araştırılarak bulunduğu bilgisi vardı. Hiçbir yere geçmemiş. Bütün biyografiler Arnavut asıllı olduğunu söylüyordu.
... Acaba ben hangi kitabında okumuştum? Yoksa çıkardığı dergilerin birinde mi rastlamıştım? Günlerdir zihnim bununla meşguldü. İnternetteki yüzlerce binlerce bilgi arasında bu niçin yoktu? Valilikleri var, milletvekillikleri var,
meclis başkanlığı var. Hakkındaki bilgiler çok. Çankırı'ya önemli hizmetleri hatta bağışları olmuş. Çok şey vardı internette ama, benim aradığım yoktu. "Yanlış mı hatırlıyorum, başka biriyle mi karıştırıyorum acaba?" diye şüpheye düşmüştüm.
Sonunda bir tesadüfle o kitap elime geçti de rahatladım. 1975'te yayınlanan Örtülü
Tarihimiz'in birinci cildi... Doğru hatırlıyormuşum. Aradığım bilgiler orada. Dokuz sayfalık bir bölüm. Bazı kısımlarını aktaracağım...
Renda'nın hocası
Abdurrahman Şeref Bey kendisine şöyle demiş: "... Bugün Rumeli Şarkî Prensliği arazisi denilen sahaya 17. yüzyıl sonuna kadar muntazaman gönderilen Türk ailelerinin soy sop künyeleri Divan-ı Hümayun
Hazine Evrakı'nda tam 48
sandık içindedir. Kadife bohçalarda muhafaza edilir... Bazıları gayri musannaf halde Bâb-ı Sadâret mahzenindedir. Biz Tarih-i Osmanî Cemiyeti olarak bunların tasnifini ele aldık. Siz, o yerlerden gelmiş gençlerin en mukaddes vazifesi, asıl nesebimiz üzerindeki örtüleri kaldırmak ve unutulmaya başlanan evlâd-ı fâtihan menbâının feyyazlığını evlat ve ahfâdımıza anlatmaktır..."
Bu tavsiyeye uymuş Abdülhalik Renda ve araştırmış. Bulduğu sonuç şu:
"... Ben kendi âilem üzerinde yaptığım araştırmalar sonunda, dedemin dedesinin Çankırı'nın Kurşunlu nâhiyesinden gitmiş Rendecioğulları'ndan Sipahi Kurt İsmail Beşe olduğunu, askerliğini Budin'de yaptığını, yararlık gösterdiğini, eshab-ı tımar olarak Yanya'da soy sopu ile iskân edildiğini, Rendecioğlu
soyadının önce Rendacıoğlu daha sonra da Rendâcıoğlu, en sonunda da, yine mahalli şive ile Rendazâdeliğe dönüştüğünü tesbit ettim. Soyadı Kanunu ile de Renda'yı aldım. Fakat birçokları beni kökten Yanyalı bilirken, oraya nasıl gittiğimizi hiç düşünmez. Vazife gördüğüm ve bugün elimizden çıkmış olan Rumeli'nin her köşesinde aynı acı kopuş vardır."
Meclis başkanlığı yapan bir adam dahi derdini anlatamamış. Çankırı'daki web sitesinde bile bu bilgi yok.
Osmanlı Rumeli'yi fethederken geniş ve derin bir iskân politikası uyguladı. Oraya Anadolu'dan seçilmiş bazı aileleri iskân etti. Bunu yaparken manevî atmosfer takviyelerini de
ihmal etmedi.
... "Yugoslavya'da mı doğdun?" dediğimde babam gülmüş kendi evrâkı arasından
Osmanlıca nüfus kâğıdını çıkarmıştı: "Ben doğduğumda orası
Türkiye idi!" diyerek. Babasının üzerinde hıfzını ikmal edip tarihini attığı 150 yıllık mushafı göstermişti. "Babam Osmanlı'nın maaşlı memuruydu..." deyip anlatırdı. Osmanlıcayı babasının verdiği eğitimle iyi bilir, iyi yazardı. "Altı yedi dil bilirim" derdi yine gülerek... "Osmanlıca, Arnavutça,
Boşnakça, Sırpça..." "Sahib-i tertib" idi... Anlatılacak o kadar çok şey var ki. Girince çıkmak zor olur diye satır başlarında kalıyorum. Arnavut olmak bahsi geçince yine gülerdi ve "yok öyle bir şey" derdi, annem hayretle bakardı. Uzun boylu izaha lüzum görmez "geçelim" derdi... Geliştiğimi gördükçe bana izah ederdi bazı şeyleri. Canlı tarih gibiydi. İlk defa Trakya'nın bir köyüne gelmişler. Trakya'nın bazı yerleri o zamanlar manen bakımsız gibiymiş. "Babamı iyi ki orada kaybetmişiz, buraya gelip durumu görseydi çok üzülürdü" diye içinden geçirdiğini söylerdi. Sonraları düzelmeye başlamış.
İnönü dönemindeki sıkıntıları anlatırdı,
roman gibi.