Olayları gülerek ve üzülerek izliyorum...
Fenerbahçeli kadın basketbolcu
Diana Taurasi’nin
idrar örneğinde
dopingli maddeye rastlanınca
kıyamet koptu... Hemen her olayda görüldüğü gibi, Diana da bu durumdan çok üzüldü ve ortada bir yanlışlık, bir tuhaflık olduğunu dile getirdi.
Ardından oynanan
Beşiktaş maçında daha da
komik (!) bir olay yaşandı... Fenerbahçeli kadın basketbolculardan Penny Taylor ve Hana Harakova, müsabakadan sonra idrar örneği vermeyi reddettiler.
Türkiye’deki doping merkezine güvenmediklerini, örnek vermeyeceklerini bildirdiler.
Sonrası karışık... Haberlere göre Başkan Aziz
Yıldırım, Türkiye
Basketbol Federasyonu’na bir dilekçe vermiş
sporcularının idrar örneklerinin yurtdışında (Köln’de)
analiz edilmesini istemiş...
Ancak bu garantiden (izinden) sonra doping için idrar vermiş Taylor ile Harakova...
Burada anlaşılmayan bir nokta var: Bu direniş-dilekçe süresinde neler oldu?
Basketbolcular evlerine mi gitti? TBF dilekçeyi kabul ettikten sonra mı idrar örneği verdiler? Yoksa idrar örneği, yönetmeliklere uygun zamanda uygun kaba konduktan sonra federasyondan gelen kabul üzerine mi teslim edildi? Bunları tam anlayamadık...
Her neyse... Basit bir doping
kontrolu, bir kap idrarda fırtınalar yaratmaya yetti.
Gençlik ve Spor Genel Müdürü Yunus
Akgül,
Hacettepe Üniversitesi bünyesinde kurulan WADA (Dünya Anti Doping Ajansı) lisanslı Türkiye Doping Kontrol Merkezi’nin by-pass edilmesini eleştirerek “Ülke olarak bu laboratuarın kurulması için milyonlarca lira yatırım yaptık. Doping örneklerini nereye gönderirlerse göndersinler, farklı bir şey çıkmaz.
Laboratuarımız dururken federasyonlarımızın başka
ülkelere gidip laboratuar aramaları kesinlikle kabul edilemez!” dedi.
İlk bakışta Akgül çok haklı... Dopingle Mücadele
Kurulu Başkanı Prof. Dr. Turgay Atasü de idrar örneklerinin yurtdışındaki bir laboratuara gönderilmesini yanlış bulduğunu söyledi. Hacettepe Üniveritesi Rektörü, IOC Üyesi Uğur Erdener de durumu üzüntüyle karşılamış. Doğrusu, onlara hak veriyorum.
Ne var ki yönetmeliklere ya da yönergelere baktığınızda durum hiç de yanlış değil.
Türkiye Basketbol Federasyonu’nun yönergesinde, örneklerin hangi laboratuara gönderileceğine “kurul karar verir” deniliyor.(Md.23.3) Buradaki kurul, Dopingle Mücadele Kurulu... Benzer biçimde TFF Dopingle Mücadele Yönetmeliği’nde de örneklerin WADA tarafından onaylı laboratuarlardan birine gönderileceği yazılı...
Özetle bu
uygulama “kitabına uygun”! Hukuken kimsenin
itiraz şansı yok.
Ancak başka ayrıntılar var...
Örneğin, Fenerbahçe ya da başka bir kulübün bir laboratuara açıktan güvensizlik mesajları vermesi... Laboratuar konusunda federasyona yurtdışı için ısrar etmesi... Bilimsel bir kurumun otoritesini zayıflatacak bi tavır takınması hiç de güzel bir örnek değil.
Öte yandan federasyonların da kulüplerden gelen her türlü isteğe önünü ardını hesaplamadan çabucak
evet demesi de elbet sıkıntı yaratır.
Gençlik ve Spor Genel Müdürü
Yunus Akgül, bu duruma tepki gösteriyorsa haklıdır!
Her neyse... Doping kontrolu bizde netameli bir konudur. Yakın geçmişte de örneklerini bolca gördük...
Bilimsel verilerle ortaya çıkan gerçekleri herkes bir tür sidik yarışına döndürdü... Bu da onlardan biri.
Sadece şunu hatırlatalım: Sidik yarışının galibi olmaz!
Siyaset-miyaset
Futbolda
tatil, farklı konuları da akla getiriyor...
Onlardan biri de kulüp-
siyaset ilişkileri...
Geçenlerde Beşiktaşlı bir dostumuzla konuşuyorduk, sorduk: “Asbaşkan
Erdoğan Toprak’ın
CHP Genel Başkan yardımcılığına seçilmesine ne diyorsun?”
Aynen şu yanıtı verdi:
“- Gayet normal... Hayırlı olsun. Kongrede
başkan adayı Murat Aksu’yu kulübe siyaset karıştırmakla eleştirenler, şimdi dönüp kendilerine baksın. O mantığa göre Erdoğan Toprak da Beşiktaş’ı siyasete karıştırdı. Ama şunu tekrar hatırlatalım. Beşiktaş siyaset dışıdır.
Kulüpten içeri siyasiler girebilir, siyaset giremez!.”
Cennette
futbol
Ali ile
Veli futbola doyamamış 80’lik delikanlılardır... İkisinin de merakı aynıdır:
“Acaba cennette futbol var mı?”
Günün birinde Ali ölür...
Birkaç gün sonra Veli, Ali’yi görür rüyasında...
“-Sana bir iyi, bir de kötü haberim var.”
“-Önce iyisini söyle...”
“-Cennette de futbol var... Hem de ne maçlar oynanıyor, bir bilsen!”
“-Çok güzel... Öteki haber ne?”
“-Cumartesi maçımız var, hazırlan ilk onbirdesin!”