Basketbolda tüm ülkenin gözü önünde şaşırtıcı, düşündürücü, trajikomik bir oyun oynanıyor.
Oyunun başrol oyuncularından biri
Fenerbahçe. Adeta gövde gösterisi yaparak bir dayatmada bulunuyor, otoriteye ayar veriyor! Diğeri ise Basketbol
Federasyonu. Kendi koyduğu kuralları hiçe sayıyor. Fenerbahçe'nin baskısı karşısında en ufak bir direnci gösteremiyor. Etik olmayan, doğru olmayan, talimatlarıyla çelişen,
tehlikeli ve
tartışmalı bir karara imzasını atıyor.
Olayı çoğunuz biliyorsunuz.
Beşiktaş ile oynanan maçtan sonra, Dopingle Mücadele Komisyonu'nun görevlileri, Fenerbahçe Bayan Basketbol Takımı oyuncularından Penny Taylor ile Hana Horakova'dan numune almak istiyor. Ortalık karışıyor. Sporcular numune vermeye yanaşmıyor. Buna,
Hacettepe Doping
Merkezi'ne güvenmediklerini gerekçe gösteriyorlar. Araya bir dolu kişi giriyor. Sporcu avukatı, kulüp yöneticileri, görevli görevsiz bir dolu kişi. Tartışma büyüyor. Sonuçta Fenerbahçe'nin dayatması üzerine
Basketbol Federasyonu, numunelerin Hacettepe yerine Köln'e gönderilmesinin garantisini veriyor. Krizin ilk aşaması aşılıyor.
Aslında yanlışlar zincirinin ilk halkası bu aşamada oluşuyor. Çünkü kurallar gereği
sporcunun numune verme aşamasında
itiraz hakkı yok. Dopingle mücadele kuralı ihlallerinden biri, bu eylemi içeriyor. Madde 5.3'e göre örnek vermeyi reddetmek ya da örneği vermemek iki yıllık bir cezayı öngörüyor. Numuneyi alacak
ekip, sporcuların tepkileri karşısında bir tutanakla durumu belgeleseler, numune almaya gerek kalamadan iki yıllık bir ceza gündeme gelecek. Bu yapılmıyor. Fenerbahçe adının gücü ilk orada devreye giriyor!
Hadi bu konuda tolerans gösterildi diyelim. Kurallar
doping kontrolü sırasında bulunacakları belirlemiş. Kontrol görevlileri, kontrole çağrılan sporcular, sporculara eşlik eden bir kulüp görevlisi, Dopingle Mücadele Komisyonu üyeleri, karşılaşmanın
teknik komiseri, gerekli durumlarda sporcularla iletişimi kurabilecek bir çevirmen. Ancak gelin görün, görevli görevsiz bir sürü kişi, o mekanda yer alıyor. Yani bir ihlal de o aşamada yaşanıyor.
Hadi onu da hoşgörüyle karşılayalım!
Anti-doping madde 6.1'e göre analizin hangi laboratuvarda yapılacağına karar verme yetkisi
Türkiye Basketbol Federasyonu Dopingle Mücadele Komisyonu'na ait.
Oysa
komisyonun Fenerbahçe ile yapılan pazarlıktan da kulübe verilen garantiden de haberi yok! Federasyon Başkanı Turgay
Demirel, Fenerbahçe'nin talebine karşı çıkmak istemediğinden olacak, komisyonu hiçe sayarak inisiyatif kullanıyor.
Sonrasında ise Fenerbahçe'nin dayatması doğrultusunda numunelerin Köln'deki merkeze gönderilmesi Federasyon Kurulu kararıyla yeniden alınıyor.
Dopingle Mücadele Komisyonu, yine devre dışında. Daha doğrusu komisyon etik bulmadığı için bu
uygulamaya zaten karşı çıkıyor. Komisyon Başkanı Prof. Dr. Turgay Atasü, istifasını gönderiyor. Demirel tarafından güçlükle ikna ediliyor.
Konunun bu noktaya gelmesinin gerisinde
İstanbul Üniversitesi maçından sonra yapılan kontrolde
Diana Taurasi'de
yasaklı madde çıkması yatıyor. Önce A, sonra da B numunesi pozitif çıkan Taurasi'nin idrarında Modafinil'e rastlayan Hacettepe merkezine Fenerbahçe cephesinde niyeyse güvenilmiyor.
Modafinil, WADA tarafından 2004 yılında yasaklı madde kapsamına alınan bir uyarıcı. Kıtalararası seyahatlerde oluşan jet-lagı önlemesiyle bilinen, pilotların ve astronotların ara sıra kullandıkları, bisikletçi David Clinger, sprinter Kelli White'nin de ceza almalarını sağlayan ve şimdilerde ülkemizde revaçta olan bir madde.
İlginç olan nokta, bu maddenin NBA'de de, NBA Women'da da yasak kapsamında bulunmayışı. Geçmişte NBA Women'da Phoenix Mercury formasını giyen
Diana Taurasi, kim bilir belki de WADA tarafından yasaklı listesine alındığını bilmediği için modafinil'i kullanıyor. Söz NBA'den açılmışken önemli bir hatırlatmayı yapmakta yarar görüyorum. Hem NBA'de hem de NBA Women dopingle mücadele konusunda WADA ile kıyaslanmayacak ölçüde toleranslı hareket ediyor. Mesela 1983 yılından itibaren yasaklı listesinde yer alan ve kuruluşundan sonra WADA'nın üzerinde büyük bir hassasiyetle durduğu Stereoid grubundaki ilaçlar, NBA'de bundan sadece 11 yıl önce dopingle mücadele kapsamına alınmıştı. O da yasaklamanın ilk seferinde 5, tekrarında 10, devamında 20 maçlık cezayı öngörerek. Yani NBA doping kurulunda adeta dostların alışverişte göreceği türden yasaksavarlığı
tercih ediyor!
Bu durumdan dolayı NBA kökenli oyuncuların, en azından belli bir bölümü WADA kurallarının benimsendiği ülkelerde, bir anlamda potansiyel bir tehlike olarak dolaşıyor.
Yeniden asıl konumuza dönelim, Fenerbahçe'nin karşı çıktığı Hacettepe merkeziyle devam edelim. Bu merkez yıllardır faaliyet göstermiyor. Kısa bir dönem, WADA tarafından akreditasyonu askıya alındı. Yılda 3 binin üzerinde kontrol yapıyor. Gerek teknolojisi gerekse deneyimli kadrosuyla şu an dünya ölçeğinde faaliyet gösteren 35 merkez içerisinde en iyilerden biri olarak biliniyor. WADA'nın periyodik kontrollerinden büyük bir başarıyla çıkıyor. WADA her yıl, tıpkı diğer merkezlere de gönderdiği gibi Hacettepe'ye 20 ayrı örnek iletiyor. Bu örneklerin yalnızca hangi yasaklı maddeyi içerdiğini değil, o maddelerin hangi miktarda olduğunu da
test etmesini istiyor. Hacettepe, bu testlerden yüzde yüzlük bir başarıyı tutturarak çıkmış bir merkez. Yetmiyor, WADA, Türkiye'de herhangi bir spor dalında, herhangi bir sporcunun örneğiymiş gibi, araya karıştırma yöntemiyle çok özel numuneleri de bu merkeze dolaylı olarak iletiyor. Hacettepe'nin son dönemlerdeki performansı bu anlamda da üst düzey.
Yani Hacettepe'de sorun değil, bir yüz akı tablosu var.
Ama Basketbol Federasyonu, bunu da görmezlikten geliyor. Çünkü Fenerbahçe öyle istiyor!
Peki aynı Fenerbahçe'nin
futbol dahil, diğer branşlardaki sporcu numuneleri nereye gidiyor? Tabii ki Hacettepe'ye.
Şu çelişkiye ibretle bakın. Basketbol Federasyonu son 3,5 yıldır, kısa bir ara hariç numuneleri Hacettepe'ye gönderiyor. Sonuçlarda herhangi bir sorun yok! Ancak emir büyük yerden gelince, bu politikasından, istisnai olarak vazgeçiyor! İstisnai olarak diyorum, çünkü aynı maçta Beşiktaşlı oyunculardan alınan numunelerin gönderildiği adres de Hacettepe!
Böyle bir şey olur mu demeyin!
Turgay Demirel isteyince, daha doğrusu Fenerbahçe'den talimat gelince bal gibi oluyor işte!
Bu uygulama etik mi?
Bu
boyun eğme doğru mu?
Bu standart dışı hareket, aynı maçtan sonra alınan numunelerin birinin başka, diğerinin başka merkezlere gönderilmesi yöneticilik duruşu mu?
Kendi kurallarını yok saymak, Dopingle Mücadele Komisyonu'na rağmen, Fenerbahçe'nin talebini onaylamak, zevahiri kurtarmanın ötesinde yoksa bizlerin algılayamadığı bir durum mu?
Fenerbahçe'den değil de sözgelimi
İstanbul Üniversitesi'nden benzer bir dayatma gelse, Basketbol Federasyonu aynı hoşgörü içerisinde olur mu?
Bu soruların cevabını sizlerin takdirlerinize sunuyorum.
Bizde çok anlamlı bir laf vardır: "Bükemediğin bileği öpeceksin."
Ne diyelim... Helal olsun Fenerbahçe'ye!
Dayatıyor, yaptırıyor... Uzatıyor, öptürüyor!