Demirel’in son başbakanlığı sırası bir “Konuşan
Türkiye” muhabbeti vardı. Ne zaman işbaşına gelse günde 25 saat demeç vermekden kimseye sıra bırakmayan mûmâileyh “Biz konuşan Türkiye istiyoruz!” vecîzesini yumurtlamış ve o hâlâ kısmen devâm eden
baskı rejiminde, yâni gazetecilerin bugün bile 850/900 yıl toplam
hapis istemiyle yargılandıkları bir ülkede, millet “Bu iş nasıl olacak?” diye kafa patlatmakdan bir hâl olmaya başlamışdı. O günler “
Cumhuriyet”de yanılmıyorsam Tan Oral’ın bir karikatürü beni çok güldürmüşdü:
İki polis bir “suçlu”yu sandalyeye bağlamış bir yandan insafsızca copluyorlar ve bir yandan da haykırıyorlardı:
“Biz konuşan Türkiye istiyoruz! Konuş, ulan!”
Bugün gerçi o baskı ve yıldırıp sindirme yasalarından çoğu hâlâ yürürlükde ama, Mevlâma şükürler ola ki konuşma, hem de işin iyice suyunu çıkarana kadar konuşma bâbında bir sıkıntımız pek kalmadı. Öyle ki neredeyse coplu polisler bâzı yurddaşları derdest edip “Yeter, ulan! Sus artık biraz da kafamızı dinleyelim!” diye pataklayacaklar. Bu metod pek de demokratik olmamakla berâber mebzûl mikdarda başka yurddaşımız nezdinde tasvib göreceğinden ben şahsen emînim.
“Peki, senin bu konudaki fikrin ne?” diyecek olursanız onu maalesef söyleyemem, utanırım. Ayrıca gençlere kötü örnek olmakdan korkarım.
Fakat şu hâle bakınız!
Bu memleketde
Atatürk filmleri yapılır, bir alay gözü dönmüş sokaklara dökülüp “Yasaklansın!” diye nümâyiş üzerine nümâyiş tâzeler. Saîd-i Nur
sî filmi yapılır “Urun mürtecîlere!” nâralarından
Atina ve Sofya’daki evlerin camları kırılır. Sultan Süleyman dizisi çekilir ne kadar avara-kasnak derbeder varsa poturları çekip kellelerine de sarık niyetine havlular sararak yollara dökülüp mehter havaları ırlar.
Başbakanımız
heykel beğenmez, o “ucûbe”nin yıkılması “emr-i hümâyûnu”nu verir. Sanki Sayın Erdoğan başka bir sanat eserinden birkaç mısrâ “resite” etdiği için aylarca mahbus damında yatan şahıs değilmiş gibi!
Benim çok süre önce kendisine dâir vardığım “Önce ateş edip arkasından nişan alıyor!” hükmüne yeni bir
delil daha.
Evvelâ prensip olarak bir başbakan böyle konuşur mu? Bu bir!
Sâniyyen bu tür ifâdelerle kendisine sâhiden sempati duyan ve
destek olmak isteyenleri de fevkalâde zor durumda bıraktığını farkedemiyor mu? Bu da iki!
Yukarıda en yeni misallerini verdiğim yasakçılık merâkımıza gelince ben bunun, nesillerdir aldığımız yanlış eğitimden kaynaklandığı kanaatindeyim.
Bizlere ilk
ders gününden îtibâren bağımsız düşünme ve muhâkeme yoluyla doğru sonuçlara varma usûlleri öğretilmiyor ideolojik olarak beyinlerimiz yıkanıyor. Onun içindir ki “muhâkeme”yi çoğumuz “
mahkeme” olarak anlıyoruz.
Netîceten de ortaya Che Guevara’nın (Çe Gevara! Guevara değil!) yakalanınca yanında bulunan çantada Atatürk’ün “NUTUK”u olduğuna inanan üniversite mezûnu ahmaklar çıkıyor ortaya!
Aklımdayken:
“
Nutuk”un İspanyolca tercümesi yokdur!
İspanyolların neden iki yakası bir araya gelmiyor anlamışsınızdır artık!