Türkiye yüksek yargı kaynaklı yeni bir krizin ortasında.
Vicdanları kanatan
tahliyeler konusunda yargı çevreleri hükümeti suçlayıp Bakan
Sadullah Ergin'i istifaya çağırıyor. Bakan Ergin ise süreçte kusurun yüksek yargıda olduğu düşüncesinde.
Hükümet yargının
siyaset yapmaktan iş üretemediğini, istediği davayı öne çekip karar verebildiğini örnekleriyle anlatıp
eleştiri oklarını savuşturuyor.
Muhalefet partileri ise hükümeti hedefe koydu. Dün meclis grubunda konuşan MHP lideri Bahçeli de,
CHP lideri Kılıçdaroğlu da hükümeti eleştirdi. Üslupları da çok sertti.
Tam da bu esnada internet sitelerine yeni bir ses kaydı düştü.
Yargıda işlerin nasıl döndüğünü gözler önüne seren çok çarpıcı bir ses kaydı. Tabii ki kaydın doğruluğundan emin değiliz ama bu yazıyı yazarken hâlâ
Yargıtay'dan 'böyle bir şey yok' açıklaması gelmemişti.
İddiaya göre Yargıtay üyesi
Hamdi Yaver
Aktan bir
dosya ile ilgili olarak karşısındaki kişiye "Onama mı istiyorsun, bozma mı" diye soruyor, ardından da "Yaz şuraya" diyor.
Kaydın Haziran 2010'da Aktan'ın odasında geçtiği iddia ediliyor. Bir Yargıtay üyesinin odasını kim nasıl dinledi bu da esaslı bir skandal. Fakat konuşmanın içeriği telekulak skandalını bastırıyor.
Dosyayı görmeden 'siparişe göre' karar veriliyor. Yargıtay'ın web sitesinden
sorgulama yaptığınızda ise 'talebin' karşılandığı gözüküyor.
Bir önceki yazıda 'Yargıtay'da bir temyiz duruşmasının nasıl yapıldığını' anlatmıştık. Üyelerin çoğunun dosyayı görmeden altına
imza attığını anlatmıştık.
İşin garibi aynı Yargıtay üyesinin ismi daha önce de skandallarla gündeme gelmişti.
Ergenekon davalarını sekteye uğratmak, delilleri etkisizleştirmek ve sanıklara
yardım etmek için çaba göstermekle suçlanan
Hamdi Yaver Aktan,
Orgeneral Saldıray Berk ve
Erzincan eski Başsavcısı
İlhan Cihaner dosyasının hukuka aykırı bir şekilde Yargıtay'a getirtilmesiyle bütün sanıkların tahliye edilmesi sürecinde aktif rol almış bir isim olarak hatırlanıyor.
Hatta aynı isim
referandum öncesinde 'hayır' çıkartmak için Öcalan'a bile ihtiyaç olduğundan bahsediyordu.
Ne zaman bu ve benzeri skandallar ortaya çıksa
Yargıtay Başkanı Hasan
Gerçeker 'gereği yapılacak' açıklaması yapar.
Fakat bugüne kadar gereği yapılmış bir tek dosya görmedi Türkiye. Yargıtay üyelerinin suç işleme özgürlüğü mü var?
Doğrudur yargının
iş yükü fazla, maddi imkanları zayıf. Fakat ortada sorunlu bir zihniyet olduğu da muhakkak. Siz daire sayısını da artırsanız, en lüks binaları da dikseniz, bu zihniyetteki bir yüksek yargıyla skandalları bitiremezsiniz.
Yemen kimi ağlatmaz ki?
Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül, beraberinde kalabalık bir heyetle Yemen'deydi. Çeşitli anlaşmalar imzalandı, karşılıklı iyi niyet mesajları verildi. Ama en önemlisi Yemen'deki Türk Şehitliği açıldı.
Dünyanın dört bir tarafından
şehitlikleri olan bir millete mensup olduğumuz için bu durum sıradan gelebilir. Fakat Yemen'in durumu farklı.
Görüntülere yansıdığı kadarıyla Gül dahil tüm siyasetçiler Yemenli bir kızın söylediği Yemen Türküsü üzerine göz yaşlarını tutamamış.
Zaten Yemen kimi ağlatmaz ki? Hele oradaki dramı, öz veriyi biraz bilen birisiyseniz?
Bence bu seyahatin en önemli tarafı oradaki şehitliğin açılmış olmasıydı. Çünkü 300 binden fazla şehit verdiğimiz bu coğrafyada bir tek şehitliğimiz yoktu.
Hatta üzerinde ay
yıldız bulunan
mezar taşları bile yoktu.
Neredeyse bütün Yemen'i dolaşmıştım, Türk askerinin hastalıkla, sıcakla, çetelerle mücadele edip biner biner kırıldığı vadileri gezmiştim ama ne yazık ki bir tane şehitliğe rastlamamıştım. Şehitlik meselesini gündeme taşımıştım.
Türkiye bu ayıptan geç de olsa kurtuldu. En azından bir şehitliğimiz var artık Yemen Çölleri'nde.
Bakın, Yemen'den son çıkan
Osmanlı kafilesinde yer alan Zeki Ehiloğlu'nun anılarında o anın psikolojisi nasıl: "Zavallı Yemen şehitleri! Siz bu volkan artığı yalçın topraklarda ılgın ılgın kan döktünüz, can verdiniz. Fakat sizi hatırlatacak hiçbir iz yok.
Emin olunuz, sizi unutmayacağız. Kendi eseriniz olan Yemen Türküsü ebedi hatıranız olarak söylenecektir."
Mehmet Niyazi'nin 'Ah Yemen' romanının giriş cümlesine ne demeli: "Yemen Çölü nasıl bir ölü uykusundasın ki bunca şehidin kanı seni yeşertemedi? Anaların, gelinlerin ve nice yetimlerin ıssız yerlerde döktükleri gözyaşları yağmur olup üzerine yağsaydı bağrından ormanlar fışkırırdı. Hâlâ derin bir sükût içindesin. Bir dile gelsen neler anlatırsın."
Evet. O coğrafya bir dile gelse neler anlatır neler...