PAZARTESİ... Yeni yıla tutukluluk süreleri biten Hizbullahçıların tahliyesi ile başladık.
İlk büyük abukluk olarak
kayıtlara geçti. 10 yılda davaları sonuçlandıramayan "Yüksek
Yargı" kadar, eksik üyeliklere atamaları öteleyen
Hükümet de bir nebze sorumluydu. O arada, 1 Ocak 2011 itibarıyla yürürlüğe girecek yasayı hiç ama hiçbir gazetecinin önceden fark etmemesi ise medyanın siciline işlendi.
SALI... Gösterime girmeden tartışması başlayan "Hür Adam" filminin galası yapıldı. Birileri
erken davranıp, daha film gösterime girmeden Said
Nursi-
Atatürk görüşmesini yalanladı. Resmi tarihte yokmuş! Misal, resmi tarihe göre, Fikriye de
intihar etti... Nasıl yaşamış, nasıl ölmüş, kabri nerede, belli değil! Şu resmi tarihçilere artık orta
sınıf talebeleri bile gülüyor... Ne yani... Atatürk'ün her görüşmesi ve buluşması kayıt altında mıydı?
ÇARŞAMBA... "
Muhteşem Yüzyıl" dizisi Show TV'de başladı. Dile kolay, reklamsız ilk bölümü 100 dakika sürdü. Dört bölümünün çekimi bitmiş... Şimdilik, Padişah'ın sefer hazırlığı, vezir atayıp Divan'ı toplaması, kelle vurdurtması, elçiye haddini bildirmesi gibi soslar eşliğinde, "
harem" odaklı gidiyor... Dizinin bir önemli katkısı var ki yadsınamaz: İnsanlar bilmedikleri bir tarihle "makyajlanmış" da olsa yüzleşti. Şimdi Kanuni'yi, Hafsa Sultan'ı, Pargalı İbrahim'i, Mahidevran Sultan'ı ve tabii Topkapı Sarayı'nı, Has Oda'yı ve harem dairesini merak edecekler. Araştıracak, yerinde inceleyecekler. İlerleyen bölümlerde, dizinin baş eleştirmenleri seyircileri olacak, takip edin görürsünüz... O arada,
danışman kadro içinde
Erhan Afyoncu da varmış ki bu önemsenecek bir detay...
PERŞEMBE... Cumhurbaşkanı, Ankara'daki 11 üniversitenin öğrenci temsilcilerini kabul etti. İçerikten çok,
Çankaya Köşkü'ne
Jaguar marka arabasıyla gelen öğrenci konuşuldu. Köşk, yıllar sonra bir başka Jaguar olayı ile gündeme taşınıyordu ki, planlasan bu kadar olmazdı.
CUMA...
Gazetelere göre, Meclis'te görüşülen yeni
RTÜK yasası, olağanüstü hallerde
Başbakan veya görevlendireceği bir bakana yayın durdurma yetkisi veriyordu. Hâlbuki bu madde eski yasada da vardı ve aynen korunmuştu. Bugüne kadar da uygulanmamıştı. Ezbere yapılan bir yayındı, tıpkı Silah ve GDO Yasası tartışmalarında olduğu gibi... (Kanun, rtuk.org.tr'de duruyor, madde 25).
CUMARTESİ... Hayli ilginç bir şey oldu ve eski Başbakan
Tansu Çiller üç gazeteye birden konuştu: Posta,
Milliyet ve
Sabah... Gazeteler, "Çiller ilk kez bize konuştu" anonsuyla çıktı. Kabahat gazetelerde değil, üç gazeteyi de çağırıp demeç veren Çiller'deydi. Fakat olayı çok iyi gizlemiş, sabah saat 07'den itibaren randevu saatlerini bile ayarlamış, hepsine de nar suyu ve kurabiye ikram etmiş, kimseyi çakıştırmamıştı. Çiller'in açıklamaları, "Siyasete dönmeyeceğim"den çok, "Tabanla
tavan ismim üzerinde birleşirse dönerim" mesajı içeriyordu. Yoksa niye konuşsun!
PAZAR...
Posta Gazetesi manşetten özür diledi, "Çiller ilk kez Posta'ya konuştu, demiştik. Çiller Sabah ve Milliyet'e de konuşmuş." Posta, cumartesi günü mankenlere
fuhuş operasyonu ile ilgili haberi verirken de, "
Basın ahlak ilkeleri gereği, bu kadınların isimlerini rumuzla da olsa vermiyoruz" notu düşmüştü. Diyecekseniz ki, "Ne güzel işte, Posta bu işi etik kurallarla götürüyor..." Aynı Posta, cuma günü üçüncü sayfasında ne yaptı biliyor musunuz? "6-12 yaşlarındaki kız çocuklarına gece elbiseleri, topuklu ayakkabılar giydirip ağır makyaj yaptıran Vogue dergisinin
Fransa edisyonuna tepki yağıyor" haberini yaptı.
Kocaman bir fotoğrafla kızları teşhir etti, yetmedi internet sitesine de galerisini koydu. Nerede basın, nerede ahlak, nerede etik, dedirtti...