Çarşamba günü
Bosna'dan gelen bir haber çok anlamlıydı. Bosna
Savaşı'nda başkent Saraybosna'nın
Sırp kontrolündeki Vraça semtinde Çetniklerin kullandığı bina, bugün
Türk okulu olarak
hizmet veriyordu.
Bir zamanlar,
Boşnaklara işkence yapılan, Saraybosna'yı can pazarına çeviren keskin nişancıları barındıran binanın bugün Türk okulu olması anlamlı, ama daha ilginç bir nokta daha var. O da Sırp çetelerin Boşnaklara işkence yaptığı bu binada, bugün Boşnak, Hırvat ve Sırp öğrencilerin yan yana okuyor olması.
Bölge yine
Balkanlar, bu kez adres
Makedonya. John Carroll
Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Zeki Sarıtoprak, bu ülkeyi ziyareti sırasında ilginç bir gerçeği öğrenir. Arnavutlarla Makedonlar arasındaki savaşın şiddetli günlerinde,
bölgedeki
Türk okulları barış adası rolü oynamıştır. Birbiriyle savaşan taraflar, güvende olmaları için çocuklarını Türk okuluna gönderir. Aileler dışarıda savaşırken, çocukları barış içinde eğitimini sürdürür.
Prof. Sarıtoprak, yönetmenliğini Mehmet Tanrısever'in yaptığı Hür Adam filmi münasebetiyle gündeme gelen
Bediüzzaman Said
Nursi'yi anlattığı tebliğinde bu hadiseyi anlatıyor. Geçen yıl Amerika'da Barış Enstitüsü'nün düzenlediği konferansa sunulan tebliğ, Bediüzzaman'ın fikirlerinin ve mücadele biçiminin dünya barışı için taşıdığı öneme vurgu yapıyor. Türkiye'de koca isimler, hâlâ
Said Nursi ile Şeyh Said'i karıştırırken ve kamuoyu günlerdir aslında sıradan bir bilgi olan Bediüzzaman-
Atatürk görüşmesinin olup olmadığı polemiğine saplanmışken, onun fikirlerinin uluslararası bir konferansta konuşulması anlamlı değil mi? Sarıtoprak, tebliğinde Bediüzzaman'ı,
Mandela,
Gandi ve Martin Luther King gibi dünya çapında barışçıl yollarla hak arayışının sembolü isimlerle birlikte ele alıyor. Ancak Bediüzzaman'ı bunlardan ayıran bir noktaya dikkat çekiyor: Hayatının 30 yılında
sürgün,
hapis ve zehirleme gibi birbirinden ağır muamelelere maruz kalmasına rağmen şiddeti asla düşünmeyen, sürekli olumlu hareketi, kardeşliği tavsiyen etmesine rağmen Batı'da ve
İslam dünyasında rol
model olarak yeterince bilinmemesi.
Halbuki Sarıtoprak'a göre Bediüzzaman'ın hayatı, baştan sona onu rol model yapacak unsurlarla dolu. Ülkesi işgal edildiğinde atına binip talebeleriyle düşmana karşı duran Bediüzzaman, cesaret ve kahramanlığıyla öne çıkarken, bu sırada yazdığı tefsirle cephede dahi ilmi
ihmal etmeyen biri olarak karşımıza çıkar. Esir olduğunda Rus
Genelkurmay Başkanı Yudenich için ayağa kalkmayarak Müslümanlığın izzetini ortaya koyarken, savaş sırasında
Ermeni çocukların öldürülmesine karşı çıkarak şefkatini yansıtır.
O, bütün düşüncelerini mutlaka İslam'ın temel eserlerine dayandırırken, köklerine bağlı bir alim portresi çizerken, yaşadığı dönemdeki medrese eğitimini
modern bilimi dışladığı için şiddetle eleştirir. Bunu sadece sözde bırakmaz, dini ve modern bilimleri birlikte ele alan üniversite projesini dönemin sultanlarına taşır. Tebliğde altı çizilen bir başka nokta, onun insanı ve dünyayı ortaya koyduğu evrensel yaklaşımdır. Bediüzzaman'a göre bir Müslüman'ın her sıfatı İslam'a uygun olmayacağı gibi, inanmayan birinin de her sıfatı kafir sıfatı değildir. Dolayısıyla inanmayan birinden alınacak çok dersler olduğu gibi, Müslümanların da değiştirmesi gereken çok özelliği olabilir. Ona göre iki dünya savaşı gibi insanlığın başına gelen
felaketlerin temelinde insanın bencilliği yatar. Bu hastalığı
tedavi etmeyi amaçlayan dinlerin temelindeki esaslar yeterince bilinseydi, bu felaketler önlenirdi. Nitekim İslam, kız çocuklarını gömecek kadar vahşi bir milleti, karıncaya dahi basamayacak hale getirerek bu gücünü ortaya koymuştur.
O geçmişte İslam'ın kılıçla başarılar elde ettiğini kabul eder, ama artık medeni dünyada insanları etkilemenin tek yolunun 'ikna' olduğunu söyler. Dönemin, manevi cihad dönemi olduğunu belirtir. Ona göre kötülüğe kötülükle
cevap vermek, sadece kötülüğü artırır. Haksızlığa karşı hiçbir zaman
boyun eğmeyen Bediüzzaman, şiddete karşıdır. Çünkü toplumda şiddet, masumları da
kurban eder. Halbuki kimse kimsenin suçundan sorumlu tutulamaz. İlla bir şeyden nefret edilecekse, cehaletten, fakirlikten, ikiyüzlülükten nefret etmeli.
Sinemacılar eleştirse de 'Hür Adam' filmi, toplumun Türkiye'nin kendi Gandi'sini tanımasına vesile olacak...