Biz bu ülkede, meseleleri tartışırken ele aldığımız konuyu gerçeklikten kopararak konuşmaya galiba fazla meyilliyiz.
Hiçbir şeyi
yerli yerinde, kendi kavramsal bütünlüğü içerisinde irdelemeye özen göstermiyoruz.
Dikkat ederseniz özerklik tartışmalarıyla birlikte yeniden
demokrasi,
demokratikleşme gibi tartışmalar gündemin merkezini işgal etmeye başladı. Hatta diyebilirim ki, bırakınız demokrasiye inanmayı demokrasi dışı projeleri savunanlar bile bu kavramı dillerinden düşürmüyorlar.
Özerklik tartışması, bölünme endişesini yeniden sadece konuşulur hale getirmedi, sokaktaki insandan TV yorumcularına kadar çok yerde hararetli şekilde üzerinde durulur hale getirdi. Ben bu tartışmalarda konunun nereden bakılarak ele alındığını önemli buluyorum.
Tartışmanın dili
Dikkat edilirse tartışmaların dili, söylemi açısından bakıldığında tartışmacıların niyetlerini de anlamak mümkün olabiliyor. Mesela "milli eğitimde
iki dil olsa ne olur, iki
bayrak olsa kötü mü olur" benzeri ifadeler aslında bir ayrıştırma söylemiyle karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir. Yine her türlü farklılığı reddeden, etnik kimlikleri yok sayan bir ifade biçimiyle karşılaştığımızda, bu da büyük ölçüde etnik sorunları anlamayan bir anlamda asimilasyoncu bir dili yansıtmaz mı?
Etnik sorunun ayrıştırılarak çözülemeyeceği açıktır. Etnik ayrılıkçılık, mantıksal olarak sürdürüldüğünde çok sayıda, yan yana duran etnik kimlikler topluluğuna ulaşılır ki bunların neden yan yana durduklarını ya da ne kadar daha yan yana durabileceklerini kimse izah edemez. Esas olarak toplumsal gelişme süreci tersini söylemektedir. Toplumlar geriye doğru değil yani kan bağı klan topluluklarına doğru gitmemekte, modernleşme dinamiğiyle farklılaşarak ilerlemektedirler.
Burada toplumsal gelişme teorilerini ele alacak değiliz. Dünyanın küresel ölçekte daha üst kurumsal yapı ve örgütlerde entegre olduğu bir süreçte,
Türkiye'nin tarihsel gelişmeye şaşı bakması düşünülemez.
Günümüzde insan hak ve özgürlüklerinin yüz yıl öncesine göre çok daha fazla önemsendiği, hassasiyetle ele alındığı bir dönemi yaşıyoruz. Bunun için dünyanın neresinde bir
vahşet, işgal, savaş, işkence yaşanıyorsa haklı olarak çok sayıda
insan hakları kuruluşu, savunucusu ayağa kalkıyor.
Bu hassasiyetlerin yükseldiği bir dönemde, insana saygının önem kazandığı bir çağda, aydınların rolü de yeniden tanımlanıyor. Kendi toplumlarına, kendi ülkelerine duyarlı aydınlar şüphesiz sorunların çözümünde daha fazla rol alabilirler.
Bugün ülkemizde yaşanan etnik sorunun, asimilasyoncu bir anlayışla, daha çok askeri
darbe dönemlerinde uygulanan politikalarla çözülemeyeceği, daha da içinden çıkılamaz hale dönüşeceği açıkça ortaya çıkmıştır. Bu yaklaşımı benimseyenlerin Türkiye'ye yaptığı kötülüğü ancak onlara dayanarak ayrılıkçı politikayı bir siyasal şiddete dönüştürenler devam ettirirler.
Ayrışmadan bütünleşmeye...
Sorun çözüm aşamasındadır. Terör örgütünün, ABD işgalinin çekilme süreciyle birlikte içine düştüğü belirsizlik, karşımıza etnik cemaate dayalı ayrışma taleplerini bir süre daha getirebilir. Uluslararası konjonktür artık Türkiye'nin lehine dönmüştür. Bu sebeple, bunun sürdürülebilirliği mümkün görünmemektedir.
Etnik taleplere karşı reaksiyon gösterenlerin ülkenin bütününde milli gelire katkısı ancak %1 civarında olan üç beş şehri "verelim kurtulalım" tavrıyla, esas olarak buraları ayrıştırarak "bölelim kurtulalım" diyenlerin tavrı, aynı kapıya çıkmaktadır. Bugün gelinen noktada bu iki tavrın sahipleri de ülkenin hızla entegre olduğunu görmezden gelmektedirler.
Türkiye'yi entegre edici dinamikler, bütün bölgelere nüfuz etmiş bulunmaktadır. Bunun içindir ki, PKK'nın mobilize ettiği örgütlerin dışındaki örgütsel yapılar, bölgenin
sivil toplumu ayrışma politikalarını benimsemiyor.
Esnaf, ticaret kuruluşlarının temsilcileri, serbest çalışanlar, çeşitli sivil meslek grupları, ülkenin
ekonomik sürecinde rol alan toplumsal aktörler bizatihi kendi fonksiyonlarıyla bu entegrasyonu inşa ediyorlar.
Kopardıkları gürültüye rağmen ayrışmacı, asimilasyoncu zihniyetlerin, grupların bu sürece karşı yapabilecekleri bir şey kaldığını düşünmüyorum. Sadece ülkeye bir müddet daha acı çektirebilirler.