Partimizin verdiği
yılbaşı resepsiyonuna hoş geldiniz sayın basın mensupları, bütün sorularınıza açığım, bu gece ne sorarsanız cevabını açıkça vereceğim. Evet, bir arkadaşımız hangi
takımı tuttuğumu soruyor.
Efendim
iktidara yürüyen bir partinin genel başkanı olarak
futbol konusuna girmem doğru değildir ama söz verdim, mertçe
cevaplayacağım. Efendim ben öteden beri hep iyi bir
Fenerbahçeli olmuşumdur şahsen; çocukluğumuzda Lefter çok iyi bir
kaleciydi, hattâ o kadar iyi bir kaleciydi ki topa plonjon yapıp âmiyâne tâbirle 'uçtuğunda', topu yakalayıp havada birkaç dakika kalır, sonra hakemin ve takım arkadaşlarının yalvarmasıyla ancak yere inerdi. Kalecilerin uçması tâbiri oradan kalıp yerleşmiştir dilimize.
Ayrıca Fenerbahçe'nin renkleri de çok etkili olmuştur benim üzerimde; biliyorsunuz
siyah ve beyaz asil renklerdir. Özellikle efsânevi kaptanımız Baba Gündüz Kılıç'ın o iki parçalı ipli siyah-beyaz formasıyla takımın başında seramoniye çıktığı anların coşkusunu unutamam. Bir
baba hindii...
Allah ömür versin meselâ
Turgay Şeren büyüğümüz de Fenerbahçe forması altında müthiş goller atan bir belediye başkanımızdı. Bir keresinde Dolmabahçe'nin
Erciyes tarafındaki kaleye öyle bir abanmıştı ki, vurduğu topu bir hafta sonra
balıkçılar Yalova açıklarında yüzerken bulmuşlar. Biz o zamanlar çocuktuk tabii, gayet iyi hatırlıyorum. O günlerde İstanbul'da henüz Sultanbey, Kağıttepe, Anafartalar, Tuzluçayır, Abidinpaşa gibi semtler ortada yoktu. Düşünebiliyor musunuz? Hah hah... Ülkeyi zâlim padişahlar yönetiyordu ve bunlardan birinin adı II. Sultan Palamut idi; bunun bir de hırsız, üçkâğıtçı bir veziri vardı, Şemsettin miydi o Gürselciğim? Değil miydi... Kimdi o şerefsiz? Boş mu vereyim? Peki, konuyu değiştirecekmişiz... Başka bir soru alayım arkadaşlar! Zor olmasın ama, çalıştığım yerlerden sorunuz lütfen! Şaka
şaka... Biz işte böyle şaka da yaparız gereğinde... Evet, bir arkadaşımız, Padişahlık 1922'de kaldırıldı, siz o zamanları hatırlıyor musunuz diyor. Unutulur mu değerli arkadaşlarım, unutulur mu? Bir teneke mazot için, bir
ampul, bir paket margarin, bir paket çay için saatlerce kuyruklara girip de elimiz boş dönerdik eve. Düşünebiliyor musunuz arkadaşlar, ülkede siyasi muhalefet diye bir şey yoktu; basın ağır bir
sansür altındaydı. Meğer Sultan Palamut, ülkemizin arsalarını Ruslara, İngilizlere az bir para karşılığında satıyormuş. Bu arada bir not iletti partili arkadaşlarım, bir düzeltme yapmam gerekiyor... Efendim Lefter Bey kaleci değil stopermiş, Fener'de değil
Trabzon İdman Ocağı'nda oynamışmış...
Önemli değil arkadaşlar, önemli olan
kalp temizliği, ben öteden beri öyle söylerim zaten. Kalbin temiz olduktan ha Lefter, ha
Adana Demirspor farketmez. Bir gün hiç unutmam, babam bana soruyor, diyor ki 7 kere 5 kaç eder? Geçmiş gün, 75 demişim galiba; hani 7'nin yanına 5 koyuyorsunuz 75; aklım oraya gitmiş. Bana bir çaktı rahmetli, Allah sizi inandırsın gözümde sanki galaksiler arası uzay yolculuğu yapıyormuşum gibi yıldızlar uçuştu vallahi! Dedi ki, oğlum oğlum, ben sana kerrat cetvelini bilmediğin için değil, dalgınlıktan uyanasın, kalbin arınıp temizlensin diye tokat attım. Babadır vurur, vurduğu yerden de gül biter. Şimdi değerli arkadaşlar, bırakalım bunları, biz bu iktidar partisine 2021 seçimlerinde bir vuracağız halkımızın tokadını, sesi Cebelitarık Boğazı'ndan gelecek. Kalpleri kara bunların kalpleri! Halkın tokadı temizler kinden kararmış yürekleri. Kaçma başbakan kaçma, şu sorulara cevap ver bakalım...
Artık susayım mı; susmak olur mu Gürsel; söz verdik basın mensubu arkadaşlara... Sorsunlar, bak ne güzel iletişiyoruz arkadaşlarla yüzyüze; arkadaşlar
portakal suyuna çaktırmadan votka koydurmaya lüzum yok. Biz halkın partisiyiz; gizlimiz saklımız olmaz bizim. Cebinize tuzlu
leblebi de doldurabilirsiniz çekinmeden... Afiyet olsun. Ara sıra hatlar karışıyor o kadar. Tamam Gürselciğim, bağlıyorum, bir cümle daha söyleyim söz Gürselciğim. Sayın ba..."