Pınar Doğan hanımefendi ve
Dani Rodrik beyefendi... Özellikle Pınar Doğan hanımefendi...
Hanidir televizyon kanallarında,
gazete sayfalarında, acınızı “kendi acıları” bellemiş internet
sitelerinde izliyorum sizi.
Bir “hukuk mücadelesi” yürütüyorsunuz.
Hakkınızdır.
Peşinen, buna saygılı olduğumu belirteyim de, niza çıkmasın.
Elinizde
belgeler, kasetler, çıktılar ve çizelgelerle gazete gazete, kanal kanal, site site dolaşıyorsunuz ve ne saadet ki “ifade imkânı” bulabiliyorsunuz...
Bir konuşmanızda, belgelerinizi gazete ve televizyonlarda köşe tutmuş handiyse bütün meslektaşlarımıza yolladığınızı ama “çığlığınıza” gerekli desteği bulamadığınızı söylüyordunuz. Yakınıyordunuz yani...
Siz bunları söylerken, Dani beyefendi de “onay makamından” kafa sallıyordu.
Bu görüntüyle karşılaşınca, birden kendimi suçlu gibi hissettim.
Birilerine gadrediliyordu, kamuoyu önünde birilerinin itibarı iki paralık ediliyordu, birileri “yargısız infaza” tabi tutuluyordu ama en çok duyarlık göstermesi gerekenler bu “aleni cinayete” sessiz kalıyordu.
Böyle hissettim...
Daha doğrusu, böyle hissetmeme yol açtınız.
Beni (bizleri) bu duyguya icbar eden sadece siz değildiniz... İfade imkânı bulduğunuz mecralardan da bu türden
itirazlar, ötekini töhmet altında bırakacak sitemler yükselmeye başladı...
Duyarsızdık...
Bir dünyaya
kulak kesildiğimiz için ötekine sağırdık.
Dahası, taş kalpliydik ve acılı bir kadının çığlıklarını göremiyorduk.
Hangi adreslerde dolaştınız bilmiyorum ama bana (“bize”, yani “bir kısım medyaya”) gelmediniz... “Birçok gazeteci” arasında ismimiz yoktu. “Birçok gazeteci” arasında tanıdıklarımız da yoktu... Dolayısıyla, belgelerinizle müşerref olamadık.
İddianız şu:
Balyoz davası “imal edilmiş belgelerle” yürütülmektedir. Ortada zannedildiği gibi bir
darbe girişimi bulunmamaktadır. Speküle edilen konu, rutin bir
uygulama olan “plan semineri”nden ibarettir.
İddianıza bir şey demem...
Konu yargıya intikal etmiştir. Elinizdeki belge ve çıktıları muhtemeldir ki
mahkeme heyetine de sunacaksınız ve “babanızla” (Çetin Doğan’la) ilgili gerçeklerin ortaya çıkmasını sağlayacaksınız.
Fakat, birkaç şeye itiraz ederim...
BİR- Balyoz soruşturmasına konu olan belgelerin imalat ürünü olup olmadığına, alenen
yardım istediğiniz ve “çığlıklarınıza”
cevap vermesini beklediğiniz basın değil, mahkeme karar verecek.
İKİ- Mantık yürüterek, belgelerin imal edilmiş olduğu sonucuna varıyorsunuz ve bunu kamuoyuyla paylaşıyorsunuz. Ama, bu belgelerin imalat ürünü olmayabileceğini “belgeleyen” başka belgelerin varlığından hiç söz etmiyorsunuz. Konuyu,
Taraf gazetesi yazarı Alper Görmüş teferruatıyla yazdı. Demek ki, “acul” davranmamak gerekiyormuş.
ÜÇ- Babanıza gadredenlerden söz ediyorsunuz. Bu konuda ciddi bir
taraftar desteği de sağladınız. Herkes, birinci dereceden yakını için bu çabayı gösterir. Hakkınız... Ama babanızın gadrettiklerinden hiç
bahis açmıyorsunuz. Size 28
Şubat sürecini ve babanızın da yöneticileri arasında bulunduğu BÇG’nin kimi uygulamalarını hatırlatırım. Bu konuda, istemediğiniz kadar belge sunabilirim. İsterseniz, Türkiye’nin “darbeler haritasını” çıkarırım.
DÖRT- Ortaya koyduğunuz “orantısız destekle”, Silivri’dekilere ayıp ediyorsunuz... Babanız
tutuklu bile değil... Yani, ortada yakarılarda bulunmanızı, çığlık atmanızı gerektirecek bir durum yok...
Çığlıklarınız, Silivri’deki kimi “garibanların” çığlığını bastırıyor ve hakikaten ayıp oluyor.