En imrendiğim şey, “zeki yazar” addolunmaktır... Mesleğimizde böyleleri var. Sürüyle...
Hani, “az sözcükle çok şey anlatmak” derler ya... Böyle işler yapıyor bu adamlar ve hem “zeki”, hem de “büyük” sıfatını hak kazanıyorlar.
Bunlardan birini
Hürriyet gazetesi kaptı.
İzmirli bir
arkadaş...
Ben Mardinli olduğundan şüpheleniyorum ama “beyan esastır” düsturunca İzmirli kabul edeceğiz onu.
İzmir’in iki gülünden biri olan bu arkadaş, vaktiyle, himaye gördüğü medya grubunda,
rakip medya patronuna sövüyordu...
Derken, bir şey oldu:
Medya grubu battı yahut batırıldı... Bizimki, bir süre değişik adreslerde dolandıktan sonra, sövdüğü adamın gazetesine
transfer edildi.
Bir de isim taktılar buna: “Büyük yazar...”
Bunun ne cins bir “büyüklük” olduğu henüz söktüremedik ama “az sözcükle çok şey anlatma” becerisiyle kısa sürede medyanın sevilen yazarları arasında yerini aldı.
Üstelik esprili bir yazardı...
Transfer komitesinin başındaki genel yayın yönetmeni, “büyük yazarı müjdelediği” yazısında şöyle diyordu: “Bilgiyle, zekâyla harmanlanmış mizah ne de güzel oluyor...”
Bilgiyi bilmem de, zekâ ürünü esprilerinden bazılarını daha önce bu köşede dercetmiştim: “Kerkürt” (
eşek Kürt), “Hıyar”, “Dangoz”, “Kıçına
hortum bağlasınlar da gör”, “Bidon kafa”, “Mezar soyguncusu...”
Bunları yazıyordu, biz de katıla katıla gülüyorduk.
Son nitelemeyi (“
mezar soyguncusu” nitelemesini), Baykal’dan boşalan genel
başkanlık koltuğuna oturacak “meçhul şahıs” için kullanmıştı.
Baykal’dan sonra o koltuğa oturacak kişi, “kucağa oturmuş” sayılacakmış... Bu kişi komplonun bir parçasıymış, el kasetiyle gerdeğe giren bir işbirlikçiymiş... Bu kişinin Anıtkabir’e girmesi bile yasaklanmalıymış...
Eh, “büyük yazar” olduğu için, kimse de çıkıp “çelişkilerini” ve “terbiyesizliklerini” yüzüne vurmuyordu.
Geçenlerde bir şey daha yapmış;
Türkiye’nin AB serencamını yazmış.
Görmedim... Bir okurum “kopyalayıp” yollamış, ordan biliyorum. Zaten okuyamazmışım; yazıyı Hürriyet gazetesinin internet sitesinden kaldırmışlar.
Şöyle bir yazı:
1 Ocak 1958, AB kuruldu.
1959, Türkiye başvurdu.
İki satır...
İki satırdan sonra, “enter” tuşuna basarak, 2011’e kadar aradaki bütün tarihleri alt ata yazıp koca sütunu doldurmuş.
Hani, zeki yazarlar az sözcükle çok şey anlatıyor ya... Bizimki de iki satırla “çok şey” anlatmış, “53 yıldır AB kapısında bekletiliyoruz” demeye getirmiş.
Hakikaten de zekice...
Fakat, ben onun yerinde olsam, kabahati sadece “bekletenler”de değil, biraz da “bekletilenler”de arardım.
Bir deneme yapayım, bakalım olacak mı?
Bakalım “büyük yazar” sınıflandırmasına duhul edebilecek miyim?
Enter tuşum bozuk olduğu için rakamları yan yana dizeceğim, kusura bakılmasın.
1 Ocak 1958 AB kuruldu... 1959 Türkiye başvurdu... 1960
darbe oldu... 1961
Başbakan asıldı... 1962 darbeden dönüldü... 1963 darbeden dönüldü... 1965 büyük yazar Yılmaz Özdil doğdu... 1967 darbeden dönüldü... 1971 darbe oldu... 1978 darbeden dönüldü... 1979 darbeden dönüldü... 1980 darbe oldu... 1993 kapalı darbe oldu... 1997 postmodern darbe oldu... 2002 darbeden dönüldü... 2003 darbeden dönüldü... 2004 darbeden dönüldü... 2005 darbeden dönüldü... 2007 e-
muhtıra verildi... 2008 y-muhtıra verildi... 1 Ocak 2011 Yılmaz Özdil yılın ilk yazısını yazdı...