Kürtçenin etrafına, devleti merkez alan, güvenlik endişeleri ile sınırları
tayin edilmiş ve korkularla beslenen bir yasağı yerleştirdik.
Bu basit ve
tüketici denklemi '
iki dil' tezi karşısında 'resmî dil' olarak tartışıyoruz. Aldığımız eğitimin, bize metazori benimsetilen ideolojinin eseri olarak resmî dilin
Türkçe olduğunu düşünüyoruz. Çok fazla yanılıyoruz.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin resmî dili,
üniforma gibi
tek tip, renksiz, şekilsiz ve kuru bir dil. Türkçeyi en kötü konuşanların ve yazanların en hararetli resmî dil taraftarları olması bu yüzden tesadüf değil. Devletin bu tektip diline
rakip ondan daha güçlü başka bir dil var. Üretim girdilerini bir araya getirip istihdam,
büyüme ve zenginlik yaratan
sermayenin renkli dili bu dil. Bu
ülkeyi bir arada tutacak olan hangisi? Yasakların cenderesinde huzursuz bir ülke mi? Üreten, büyüyen, zenginleşen ve hep daha iyisini
vaat eden güçlü bir ekonomi ile entegre olmuş bir
toplum mu?
Alp Çakaloz'un, yakında çıkacak olan 'Kadınlar Neden Sarışın Olmak İster?' isimli kitabını henüz
baskı aşamasında
okuma şansım oldu. 'Sarışınlık olgusu' etrafında ilham verici, şok edici ve nefes kesici bir tarih, toplum ve gelecek
analizi var bu kitapta.
Yazar, kitabın bir yerinde,
TÜSİAD Başkanı Ümit
Boyner'in iki hafta önceki
Diyarbakır ziyareti ve İş Dünyası Zirvesi'nde yaptığı konuşmadan bahsediyor: '...TV haberlerinde
Ümit Boyner'i gördüm..kalabalık bir ekiple gittiği "Diyarbakır çıkarması" kapsamındaki bir toplantıda önce Türkçe-Kürtçe çift dilli bir konuşma yaptı, daha sonra da Diyarbakırlı siyasilerle neşeli bir
halay çektiği ekranlara yansıdı.. stilettolarıyla halay çekerken harikulade golden blonde röflesi ışıldıyordu..' Alp Çakaloz, geçmişte 'tutucu ve gerici siyasî konumlar' benimsemiş büyük sermayenin
kaptan köşkü olan TÜSİAD'ın kuvvetli bir
demokratikleşme iradesi sergilemesini, bu renkli satırlarla özetliyor ve üstlendiği liderliği analiz ediyor: 'Ümit Boyner liderliği, benzersiz bir sıçrayış sürecini başlattı: Büyük sermayenin siyasi süreçteki alışılagelmiş tutumunu, demokratik özgürlükler yönünde geliştirmeyi önerdi.. böylece, burjuvazinin demokratik süreçteki öncü misyonunu hatırlattı ve tarihteki dönüştürücü gücünü yeniden kazanmasının yolunu açtı.. siyasi süreçte ters dönmüş durumdaki büyük burjuvaziyi, yeniden tekerleri üstüne oturttu..'
Alp Çakaloz'un dikkat çektiği aslında bir dil. Bu dil sermayenin renkli ve yaratıcı dili. Sermaye kendi güvenliğini ve geleceğini bu dille arıyor. Sermaye, piyasa ihtiyaçlarını merkeze alan evrensel duruşu ile Türkçeyi de, Kürtçeyi de hiç komplekse kapılmadan iletişime geçmek için seferber ediyor. Ümit Boyner, Diyarbakır'daki bu toplantıda konuşmasına Kürtçe olarak, "Jıbo aşiti, jıbo bırati, jıbo wekhevi sılav jı wetevan, Diyarbakır malameye" diye başladı. Sonra Türkçesini söyledi: "Barış için, kardeşlik için, eşitlik için hepinize merhaba. Diyarbakır bizim de evimizdir." Şöyle devam etti: "Silahları gömdüğümüz, mayınlı topraklara tekrar bereket getirebildiğimiz günleri hayal edebiliyorum."
Geçmiş, TÜSİAD başkanının şu cümlelerinde mahkûm ediliyor: "Bu toplum, bu millet kıt kaynaklarını kalkınmasına değil, olanı reddetmeye, reddettiğini yok saymaya, yok saydığını bitirmeye, düşmanlık üretmeye ayırmak zorunda bırakıldı." Gelecek ise her şeyin başlangıcı olarak '
demokrasi açığı'nın kapatılmasına bağlanıyor...
İşte bu, sermayenin yalın dili. İster Kürtçe olarak ister Türkçe olarak söyleyin, anlaşılmıyor mu? Bugünün dünyası, devletin ekonomiye bekçilik ettiği, sermayenin gelişmesi için hizmete koştuğu bir dünya. Bir ülkenin birliği ve bütünlüğü de piyasanın gücüne bağlı. Ülkeyi koyduğunuz yasaklar değil piyasanın kendisi entegre ediyor. Türkiye, sınırlarının ötesine uzanan tek ve bütünleşmiş piyasasında Türkçeyi gündelik hayat dili haline getiriyor. Resmî dilin bütün engelleme çabalarına rağmen.