Bir bebek olarak karşılar, ak sakallı yorgun bir ihtiyar gibi uğurlarız. Yıl sonu ve yılbaşının klasik görüntüleridir bunlar.
Aslında insanoğludur yorulup yaşlanan... Hiç de yorgun değildir yıllar.
2010’u uğurlarken, dost elimi uzatmak ve ona teşekkür etmek istiyorum.
Spor alanlarında gerçekten özlediğimiz mutlulukları yaşattı bize... Çoğu da ilkti... Daha önce hayalini kurduğumuz, özlediğimiz başarılardı.
Basketbol Dünya Şampiyonası örneğin...
2006’da
Japonya’daki
şampiyonaya “wild card”la
eleme organizasyonu dışında
FIBA tarafından davet edilerek katılan Milli Takım, NBA yıldızları Hidayet
Türkoğlu ve Mehmet Okur’dan yoksun kadrosuyla 6. olmuştu. O turnuvada
İbrahim Kutluay ve arkadaşlarının (özellikle Fatih Solak’ın) dayanışmasını mücadelesini hâlâ heyecanla anımsarım. 2010’de ev sahibi olarak üstüne koydu Milli Takım. Beklediğimiz başarı- ne yalan söyleyeyim çeyrek
finaldi. Fazlasını yaptılar ve yaşattılar. Hido ve arkadaşlarının “12 Dev Adam” kimliği ile bize verdiği final gururu ve keyfi,
ülkede hak ettiği biçimde bir bayram gibi kutlandı. Yan etkileri de oldu bu başarının. NBA’de Fransa’dan sonra en çok oyuncusu bulunan (5) ikinci ülke
Türkiye.
Kulüp takımlarımız da
Avrupa’da “final four”
vaat ediyor. Kim ne derse desin, artık bir basketbol ülkesidir Türkiye!
Aydınlar örneği
Elli birinci yılında Süper Ligimiz yeni bir şampiyon çıkardı
futbolda... Bursa
spor’un başarısı, sadece Bursa’nın yerel sevinciyle değil, tüm ülkenin takdir ve sempatisi ile alkışlandı.
Voleybolda
Kadın Milli Takımımız, ikinci kez katıldığı
dünya şampiyonasında 6. oldu.
Neslihan Darnel ve arkadaşları, daha önce dokuzuncuydular.
Başarıyı geliştirerek devam ettirdiler. Çok eskiden, Doğu Bloku’nun henüz dağılıp çözülmediği yıllarda
voleybol Sovyetler Birliği, Japonya,
Güney Kore, Çin ve ABD’nin egemenlik alanıydı. Avrupalılar kendi aralarında
Bahar Kupası düzenler ve teselli ararlardı. Bizimkilerin orada kazandığı maçlarla avunduğumuzu hatırlıyorum. Erkeklerde de bir gelişme var, dahasını bekliyoruz. Kulüp takımlarımızda ise
Fenerbahçeli kızlarımız Katar’dan bir
dünya şampiyonluğu ile döndüler. Mehmet Ali Aydınlar’ın Türk voleyboluna neler kazandırdığını görmek de, sporda proje, yatırım ve başarı adına çok iyi bir örnekti.
Takım sporlarından futbol, ki en gözbebeğimiz, en büyük yatırımımız ve çılgınlığımızdır. Yine bir hayal kırıklığı yaşattı bize... 2010 Dünya Kupası’nı aşkların en güzeli (!) ile uzaktan sevdik.
Şampiyonlar Ligi ve
UEFA Avrupa Ligi ön elemelerinde Fenerbahçe ile hayal kırıklığı yaşadık.
Galatasaray da şanına yakışır sonuçlar alamadan elendi.
Beşiktaş bizi yeni yıla taşıdı UEFA’da... Fazlası olur mu? İnşallah!
Bireysel dallara dönersek.
Elvan, Alemitu ve Nevin
yanıt ile üç
altın madalya kazandığımız atletizmde gerçekten altın bir yıl yaşadık. Avrupa Şampiyonası’ndaki madalyaları uluslar arası başarılar izledi yıl boyu... Elvan’la Alemitu’nun madalyalarına hiç toz kondurmadan
Nevin Yanıt’ı özellikle kutlamak istiyorum. Nevin, azmi, çalışkanlığı, antrenörlerinin gayreti ve Fenerbahçe kulübünün desteği ile atletizmin en zor dallarından biri olan 100 metre engellide defalarca kırdığı Türkiye
rekorunu 12.63’e kadar indirdi. Bir adanmışlıkla Mersin’den yola çıkıp
olimpiyat pistlerine kadar uzandı. Şimdi IOC’nin
Londra 2012’de umut veren sporculara sağladığı
destek programından yararlanıyor. Nevin Yanıt, kaprisli, tartışmalı, egoist bir şampiyon değil... Tertemiz bir sporcu örneği... Onu alkışlamak hepimizin borcu.
Neden olmasın!
Halterde Nurcan Taylan’ın Dünya Şampiyonluğu, doğrusu benim beklemediğim bir dönüş başarısıydı. Pekin’de yarattığı hayal kırıklığından sonra ondan ümidimi kesmiştim. Avrupa ve Olimpiyat (2004) şampiyonluğunun yanına bir de dünya altını astı bu yıl... Kendi adıma çok memnunum. Devamını bekliyorum.
Teniste bir Marsel İlhan’ımız var. 2012 Londra’da ilk kez düzenlenecek olimpiyat kadınlar
boks şampiyonasında Gülsüm Tatar’dan
altın madalya bekliyoruz. Çünkü o bir dünya şampiyonu...
Golfte Ahmet
Ağaoğlu dostum, federasyon başkanlığında 10. yılını kutlayacak önümüzdeki yıl... Pırıl pırıl gençlerimiz var. Dünya, Türkiye’nin gelişimine
parmak ısırıyor. Ahmet Ağaoğlu ile çok uğraştılar. Ağaç kesiyor, golf alanı açıyor diye... Oysa kestiği her ağacın yerine misliyle yenilerini dikti, çorak alanları yeşertti. Türkiye’yi uluslararası golf takvimine, Antalya’yı golfün coğrafyasına ekledi. Bu başarı sadece alkışlanır.
Aynı alkışı
bisiklet de hak ediyor. Özellikle
Emin Müftüoğlu. Uzun yıllar uykuya yatan Türkiye Turu’nu hem medyaya, hem uluslararası takvime taşıdı. Yarışın enternasyonal değerini arttırdı. Türkiye’de profesyonel takımların oluşumu için alt yapıyı hazırladı.
Özetlersek...
2010 bana eşsiz bir umut verdi. 2012 Londra Olimpiyat Oyunları’na takım sporlarında 50 yıllık aradan sonra yeniden katılabiliriz. Basketbol, voleybol ve futbolda böyle bir ümidimiz var. Yeter ki 2011’i aynı ciddiyet ve heyecanla yaşayalım. Kaldığımız yerden aynı ciddiyet ve kararlılıkla devam edelim.
1948
Londra Olimpiyatları güreş altınları ve Ruhi Sarıalp’in atletizmdeki bronz madalyası ile bize unutulmaz bir mutluluk yaşatmıştı. Yeniden Londra’ya döndüğümüzde, 2012’de spor tarihimizin en büyük başarısını gerçekleştirip ulusal bir rekor kırabilir miyiz?
2010’a bakınca umutlanıyorum elbet...
Neden olmasın!