Şimdi gözler
CHP'nin cumartesi günü belirlenecek MYK'sına çevrildi.
Kurultayı ve iç gerginliği geride bırakan CHP, daha rahat bir şekilde yeni MYK üyelerini seçecek.
Büyük çoğunluğu yenilenen Parti Meclisi içinde MYK üyeliği, ya da yeni tüzüğün öngördüğü genel başkan yardımcılığı bekleyenlerin sayısı bir hayli fazla...
Genel başkan yardımcılıklarının sayısı biraz artırılsa da bu beklentiyi tam olarak yerine getirmek zor. Bu nedenle yine eskilerle yenilerin karışımı bir MYK bekleniyor.
Burada önemli noktalardan biri, "Yeni CHP"yi temsil edebilecek simgesel isimlerin MYK'da ne kadar yer alacağı...
Çünkü CHP bu seçimiyle, hem 20 yıldır uzaklaştığı, "Sosyal demokrat" düşünceyle hem de
Türkiye toplumunun "öteki"leştirilmiş kesimleriyle
buluşma kararı vermiş olacak.
Kurultayda flu biçimde ortaya çıkan bu yeni irade, yeni MYK ile biraz daha netleşecek. Ama asıl netleşmeyi Türkiye toplumunun temel sorunlarına ilişkin
politikalarıyla sağlayacak.
İşte bu politikalarda etkin olabileceği öngörülen "yeni" isimlerden biri de eski
Diyarbakır Baro Başkanı
Sezgin Tanrıkulu...
Tanrıkulu'nu uzun yıllardır tanıyorum. Sivil
siyaset dilinden taviz vermeyen, demokrasiyi içselleştiren, sosyal demokrat düşünceye inanan yapısıyla "öteki"lerin avukatı olmayı başaran bir
sivil toplum lideriydi. Kurultay sürecinde adı etrafında fırtınalar kopartılmasına rağmen, değişimin gereği olarak Parti Meclisi listesine yazılması "yeni irade" olduğunu yansıtıyordu.
Şimdi CHP'de politika yapıyor. Özellikle son yıllarda dar bir alana sıkışan ve siyaseten de sosyal demokrasiden uzaklaşan bir CHP'de Tanrıkulu'nun ne yapacağı ve neleri seslendireceği çok merak ediliyor. Ben de bu merakı Tanrıkulu'na ilettim. İşte cevabı: "Öncelikle CHP'yi sıkıştığı bu dar alandan çıkartacağız. Türkiye toplumunun tümüyle buluşturmak için çaba harcayacağız. Ayrıca şunu da söylemek istiyorum, CHP son 20 yılda bilinçli bir biçimde sosyal demokrat politikalardan uzaklaştırıldı. CHP'yi sol ve sosyal demokrasiyle buluşturacağız."
Tanrıkulu, sosyal demokrasiyle buluşmadan söz edince Parti Meclisi'nin karma yapısını hatırlattım ve "Bu yapıdan bir sosyal demokrat siyaset çıkar mı?" diye sordum. Henüz bir araya gelmediği Parti Meclisi üyelerinin neye karşı geldiğini şöyle
cevaplıyor:
"CHP bir kitle partisi ve Türkiye partisidir. Kendi içinde çoğulcu bir yapıya sahip olmalıdır. Dışarıdan görünen bu farklı eğilimler, partinin, toplumun farklı kesimlerine ulaşmasına yardımcı olacaktır.
Ama ana aksı sosyal demokrat olacaktır."
Ve son dönemde gündeme gelen ve biraz da gerilim yaratan "İki dilli hayat"a ilişkin ne düşündüğünü soruyorum. Tanrıkulu sözü uzatmadan cevap veriyor:
"Ben ana dili üzerine uzun zamandır çalışan biriyim. İlkyazım, 1989'da Adımlar dergisinde çıktı. O zaman
Kürtçe üzerine
yasak koyan 2932 sayılı yasa vardı. Başlığı da 'Resmi Dil devlet için, ana dili insanlar için...' Bu ülkede
resmi dille insanların bir sorunu yok. Toplumu bütünleştirmek için ana dilin kullanımıyla ilgili yeni politikalara ihtiyaç var. Dil etnik kimliğin en önemli öğesidir. Türkiye, resmi dili öğretemediği gibi, ana dili
yasaklayarak, zaman zaman da cezalandırarak bütünleştirici bir politika izleyemedi. CHP yeni dönemde dayatarak değil, toplumsal uzlaşmayı da sağlayarak net bir politika ortaya koyacak ve Türkiye'yi rahatlatacaktır."
CHP'de topluma dokunan, toplumun temel sorunlarına karşı kayıtsız kalmayan ve daha şimdiden söylemleri ve çıkışlarıyla yeni siyasetin ipuçlarını veren Tanrıkulu, Prof. Dr.
Binnaz Toprak ve Dr.
Muhammet Çakmak gibi önemli isimler yer aldı.
Ama asıl önemli olan bu yeni isimlerin CHP içinde yer alması değil, onların ipuçlarını verdiği "yeni" politikaların hayata geçirilmesi.İşte o zaman CHP "Yeni CHP" olur.