PKK'nın 'kurucu meclis' görevi verdiği
Demokratik Toplum Kongresi,
Diyarbakır'da yaptığı çalıştayla yeni bir
tartışmanın fitilini ateşledi.
Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk'un
başkanlık ettiği toplantılardan 'özerklik' çıktı. Yani ayrı
bayrak, ayrı meclis ve ayrı
yönetim biçimi.
Doğal olarak tartışma büyüdü.
TBMM Başkanı
Şahin devreye girdi, siyasilerden sert açıklamalar geldi. Dün
akşam saatlerinde ise Diyarbakır Savcılığı inceleme başlattı. Şimdi herkes DTK'nın bu kararının 'bölünme' getirip getirmeyeceğini tartışıyor.
Düne kadar KCK ve DTK konusunda 'sempatik' yazılar yazan,
destek mahiyetli yorumlar yapan bazı liberal çevreler ise 'tartışsınlar canım ne olacak' modunda.
Eminim Kandil'dekiler '
bıyık altından' gülüyorlardır. Çünkü
örgüt ne yapacağını yıllardır önceden ilan ediyor. Sonra da adım adım uyguluyor.
Açıkçası bugün yaşanan 'öz
savunma gücü' ve 'özerk yönetim' tartışmalarına şaşıranlara şaşmak lazım.
Bu köşede daha önce defalarca yazdık. Maalesef her öngörümüz de doğru çıktı. Bir yıl önce örgütün 'öz savunma gücü' çalışması yaptığını, 'demokratik özerkliği tek taraflı uygulamaya koyacağını' yazdığımızda '
komplo teorisi bunlar' diyenler şimdi ne diyecekler merak ediyorum.
Üstelik 'Gündem belirleme inisiyatifi örgütün elinde. Devlet rakibin attığı pasları kovalayan acemi
futbolcular gibi' diye yazdığımızda 'PKK propagandası yapmakla' itham edilmiştim.
Şimdi geriye dönüp bakalım. Sadece son iki yılı incelersek bile,
Kürt sorunu ile ilgili tartıştığımız her şeyin başlama vuruşunu bizzat PKK yaptı.
O yüzden son tartışmaya da şaşırmamak lazım. Çünkü örgüt yol haritasını uyguluyor ve bu yolun sonu 'Birleşik
Bağımsız Kürdistan'a çıkıyor.
Nereden mi biliyorum? 'KCK Sözleşmesi'nden.
İddianame okumaya üşenen, örgütün
iletişim kanallarını takip etmeden köşelerinde attıranlar için ne yaşadığımızı özetleyelim;
KCK, bizzat
Öcalan tarafından 2005 yılında piyasaya sürülmüş 2007'den sonra da adım adım örgütlenmiş 'alternatif bir devlet yapılanması'dır. PKK'nın, BDP'nin dağda veya şehirlerde faaliyet gösteren, silahlı silahsız tüm birimlerinin üst çatısıdır.
Türkiye,
İran,
Suriye ve Irak'ı içine alan Birleşik Bağımsız Kürdistan'ı inşa etmek için yola çıkmıştır bu da sözleşmesinde açıkça yazar. Öcalan'ın tabiriyle silahlı bir yapılanmadır.
KCK bunu yaparken de Kandil'deki silahlı güçleri
baskı aracı olarak kullanıyor.
Orhan Miroğlu gibi aksi yönde görüş beyan ederse ölümle tehdit ediyor, imam
Aziz Tan gibi farklı hareket eden olursa da öldürüyor. Halkı sindiriyor, kurtarılmış bölgeler oluşturuyor.
Terör örgütlerinin tarihlerini
analiz edersek karşımıza net bir gerçek çıkıyor. Hiçbir
terör örgütü *ila nihayet dağda kalmaz. Silahla mücadelede hedefe ulaşamaz. Bir dönem sonra şehre ve
legal siyasete inmek zorundadır.
PKK'nın şu anda yaptığı da o.
Silahlı mücadelede artık hedefe varıldığı düşünülüyor. Halk yıldı, sindirildi. Kürtçülük pekiştirildi. Artık konjonktürel olarak şehir dağın önüne geçti. Bundan sonra silahlı güç ihtiyati olarak dağda tutulacak.
Bu aşamada Öcalan'ın 'siyaset akademileri' ve Demokratik Toplum Kongresi devreye girdi. Üç cilt halindeki 'demokratik
toplum manifestosu' kitaplarına bakarsanız bütün çalışmalarda hedefin 'Kürt toplumunun zihnen bağımsızlığa hazırlanması' olduğunu görürsünüz.
Detayları merak edenler KCK
iddianamesine bakabilirler. Orada örgütün toplumun her alanını nasıl
esir aldığı, kendi yargısını kurduğu, terörün finansı için şirketler kurduğu açık seçik yazıyor.
Avrupa ayağı, medyası,
lobi yapan şirketleri ve silahlı güçleriyle örgüt komple bir yapılanma. Üzücü olan şu ki; 30 yıldır
terörle mücadele eden Türkiye hâlâ örgütü tanıyabilmiş değil.
Örgüt adım adım kafasındaki yol haritasını uygularken, siyasetçisi, akademisyeni, gazetecisi ortaya atılan
gündemin peşine takılıp gidiyor. Kandil'deki Murat
Karayılan; geçtiğimiz yılın temmuzunda herkesin gözünün içine baka baka 'tek taraflı özerklik ilan edebiliriz' dememiş gibi, Öcalan iki yıldır 'öz savunma gücü' diye bastırmamış gibi şimdi 'nereden çıktı bu özerklik ve öz savunma gücü' deniyor.
PKK, bir yandan siyasi alana ağırlık verirken bir yandan da şehirlerde
lojistik hazırlık yapıyor. Elini güçlendirip hükümeti pazarlık masasına oturtmaya çalışıyor. Önümüzdeki günlerde büyükşehirleri içine alan kitlesel eylemler furyası da başlayabilir.
Daha önce de defalarca yazdım. Devlet artık cesur olmalı. Kürtçe'nin seçmeli dil olması dahil özgürlükler alanını genişletmeli ama teröre ve teröriste de meydanı bırakmamalı. Tabelaların ya da yemek menülerinin iki dilli olmasından bir şey çıkmaz. Ama gelişmelerin doğru okunamaması ağır faturalar doğurabilir.