Balyoz'la imtihan


Balyoz davası başladı. Türk demokrasisi için de, hukuk tarihimiz için de önemli bir dava. Defalarca askerî darbe ile yüz yüze gelmiş bir ülke, darbe teşebbüsünde bulunan bir grup subayı ilk kez adalet karşısına çıkarıyor. Üstelik 196 subayın 29'u halen muvazzaf durumda. Hatırlanacağı üzere Balyoz'la ilgili ilk bilgi ve belgeler Taraf Gazetesi'nde yayımlanmıştı. İddialara göre, darbe yapmayı meşru kılacak birtakım eylemler gerçekleştirilecek, ortaya çıkacak kaos havasından sonra askerî müdahale yapılacaktı. Kaotik eylemler, ürperti verecek kadar dehşet içeriyordu. Fatih Camii'nin bombalanmasından, Yunan uçakları tarafından düşürülmüş şayiası eşliğinde kendi uçaklarımızı düşürmeye kadar pek çok eylem planlanmıştı. Üstelik bütün bu çalışmalar pervasız bir yöntemle resmî tutanaklara geçirilmiş ve planlama sırasındaki konuşmalar kaydedilmişti. Darbe iddianamesinin bir numaralı sanığı emekli Orgeneral Çetin Doğan buna, 'harp oyunu' diyordu. Oysa bu tür askerî 'oyunlar'da gerçek isimler kullanılmadığı gibi bu kadar somut darbe ayrıntısı da verilmezdi. Nitekim soruşturma başlatıldı, iddianame yazıldı, tutuklamalar yapıldı... İddianamenin yazılmasından bugüne gelinceye dek, zaten kabarık olan dosyaya yeni belgeler eklendi. Mesela Sabah Gazetesi'nde yer alan bir bilgiye göre Genelkurmay bilirkişi raporu düzenlemiş ve yapılanın 'harp oyunu' değil, 'darbe planı' olduğu sonucuna ulaşmış. Ayrıca Gölcük'teki Donanma Komutanlığı'nda yapılan bir aramayla birlikte, Balyoz'un harekât planlarından bazılarının güncellenmiş hallerinin ortaya çıktığı iddia edildi ki, bu da fevkalade önem arz ediyor. Sadece Balyoz davası değil, derin yapıyla ilgili ortaya çıkan hiçbir bilgi ve belgeye inanmayan; hatta onları sulandırmak için cansiperâne çalışan bir zümre var bu ülkede. Mesela Poyrazköy'de yapılan kazılarda cephanelik bulunmuştu da bazı çevreler, cuntaların varlığına ikna mı olmuştu? Hayır. Meselenin daha planlama safhasında olduğunu iddia ederek, suçun teşekkül etmediğini savunanlar bile çıkmıştı. Onlara göre adalet, darbe yapılana kadar beklemek zorundaydı. Sanki darbe başarılı olunca adalet mekanizması askıya alınmıyormuş gibi! Poyrazköy'de yeniden kazı yapılmaya başlandı ve yerin altından yine cephanelik çıktı. İddia o ki, Gölcük'te ele geçirilen belgelerde darbe teşebbüsünün ayrıntıları bulunuyor. Poyrazköy'deki mühimmatı da Gölcük'teki krokiler ele veriyor. Kim bilir daha neler çıkacak ve demokrasimizin hangi badireleri aştığına şahit olacağız... Tam bu hengâmede, 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'den şaşırtıcı mesajlar geldi. Süleyman Bey, "Tutukluları çıkarın. Seçime giderken rahatlatın Türkiye'yi." demiş. Defalarca darbe mağduru olduğu bilinen ve bir dönem siyasî hayatını bu propagandaya yaslayan Demirel, şimdi Ergenekon davasına atıfta bulunuyor ve zanlıların serbest bırakılmasını talep ediyor. Gerekçe?.. Toplumun rahat etmesi. İnanılır gibi değil! Zamanında 'Menderes'in avukatı' diye şöhret kazanan ve darbe mağduru Demokrat Parti (DP) ile ismi adeta özdeşleşen Hüsamettin Cindoruk, daha ilginç bir çıkışta bulunmuş. Balyoz Davası'nın bir numaralı sanığı Çetin Doğan'ı DP liderliğine aday göstermiş. Hüsamettin Bey darbe suçundan yargılanan emekli bir komutanı DP'nin başına teklif ediyor; yani 1960 darbesiyle kapatılan ve genel başkanı cuntacılar tarafından asılan bir partinin başına. İnanılır gibi değil! Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) eski lideri Deniz Baykal, "Ergenekon'un avukatıyım!" diyerek tarihî bir partiyi, çıkmaz sokağa taşımıştı. Şimdiki lider Kemal Kılıçdaroğlu'nun parti içindeki darbe sempatizanlarına boyun eğmemesi şart; ancak bu kişilere ne kadar mukavemet edebileceği şüpheli. Nitekim Kurultay'da Ergenekon sanığı Mehmet Haberal'ın adını anmadan edemedi Kemal Bey. Bir ara Silivri Cezaevi'nde yatan bazı sanıkların CHP'den milletvekili adayı yapılacağı söylenmişti. Buna gümbür gümbür "Hayır!" diyemedi CHP yönetimi. Hatta Kemal Bey'in, "Allah kerim..." diyerek kapı araladığı bile ifade edildi. Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) için de ilginç bir iddia ortaya atıldı ve Balyoz Davası sanıklarından emekli Korgeneral Engin Alan'ın MHP'den milletvekili olacağı söylendi. Hatta Engin Alan, Türk Silahlı Kuvvetleri'ni Güçlendirme Vakfı genel müdürlüğü görevinden istifa ederek, bu işe hevesli olduğunu gösterdi. Bu da şaşırtıcı bir gelişme; çünkü MHP darbe mağdurlarının merkezi haline gelmiş çilekeş bir parti. On binlerce ülküdaşı hapislerde çürümüş bir parti darbe yapmakla suçlanan bir kişiyi nasıl milletvekili yapabilir? Böyle bir durumu, o günlerde Medrese-i Yusufiye'de ömür tüketmiş dava arkadaşlarına nasıl anlatabilirler? Darbenin iyisi kötüsü olmaz; darbecilik her şeyden önce bir insanlık suçudur. Birileri böyle bir çılgınlığı aklından geçirse hatta teşebbüse geçecek şekilde hazırlık yapsa bile, bu kişilerin karşısına hem siyaset çıkmalıdır hem de medya. Çünkü siyasetin de gazeteciliğin de ruhu, darbeciliğe karşı olmayı bir görev haline getiriyor. Herkes darbeciliğe sıcak baksa bile siyasîlerin ve medyanın darbecilerin karşısında dimdik durması şart! Özgürlükçü değilsen, demokrasinin askerî bir kuşatma altında yaşatılmasını düşünüyorsan, siyasete müdahaleyi askerî bir hak gibi görüyorsan, git başka bir meslek yap; ama asla siyasetçi de olma, gazeteciyim de deme. Sakın... Bir de böyle düşünmek gerekiyor demek ki Cumartesi günü Ahmet Turan Alkan, çok hoş bir yazı ("AK Parti'nin delegeleri öteki partilerin delegelerine benzemez" başlıklı) kaleme aldı. Aslında tam da kaleme almış sayılmaz. Hürriyet yazarı Tufan Türenç'in yazısını aynen kopyalamış Ahmet Turan Bey. Türenç'in yazısında geçen iki kelimeyi değiştirmiş; böylece yazıda yer alan bütün CHP'ler AKP olmuş, bütün AKP'ler de CHP... Muzipçe yapılan bu küçük değişiklik 'yandaş' medya meselesine de bambaşka bir bakış açısı getiriyor. Ahmet Hoca, 'yandaş sizin ecdadınızdır' diyerek boşuna kükrememiş demek ki... CHP'nin Olağanüstü Kurultay'ına çok sayıda gazeteci katıldı. Gerçi bir önceki Kurultay'a katılan coşkun gazeteciler bu seferki Kurultay'ı teşrif etmemişti. Gelenler ise bu sefer daha dikkatli davranarak CHP liderini masaların üzerine çıkarak alkışlamadı. Yine de televizyon programlarına katılan bazı meslektaşlarımızın yorumlarını gülümseyerek izlemek zorunda kaldık. Ahmet Hoca gibi yapıp CHP ile AKP kelimelerini yer değiştirmek mümkün olsaydı, bu Kurultay AK Parti'ye ait olsaydı ve dahi sarf edilen sözler 'malum medya'nın suçladığı kitle olsaydı, büyük bir gümbürtü kopacağı aşikardı. İtiraf edelim ki sağa sola sürekli 'yandaş medya' diyenlerin eline su dökmek mümkün değil, inanın. CHP söz konusu olduğunda öyle bir yandaş ve candaş dayanışması yaşanıyor ki bu yardımlaşmanın zekatı miktarınca başkası öyle gazetecilik yapsa, vallahi adamı gürültüye boğarlar... CHP, bunu susarak atlatamaz CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu Yeni Şafak, Yeni Akit ve Kanal 7 hakkında çok ağır ithamlarda bulundu. Kemal Bey'e göre, Recep Tayyip Erdoğan, belediye başkanlığı döneminde bu yayın kuruluşlarına para aktarmıştı. Bundan daha ağır bir suçlama olabilir mi? İş bu noktaya vardığında hem iddia sahipleri çok net bir tavır almak zorunda hem de zan altında kalanlar. İsmi geçen medya kuruluşları harika bir duruş sergiledi ve iddiayı çok açık bir dille tekzip etti. Nereye kadar? Ağız birliği etmişçesine CHP liderine şöyle seslendiler: Eğer ispat edemezsen şerefsizsin! Daha da öteye giderek para aktarmanın da, almanın da şerefsizlik olduğunu; böyle bir durum yokken böyle bir iddiayı dile getirmenin daha büyük ahlaksızlık olduğunu beyan ederek CHP liderini ispata davet ettiler. Sarf edilen sözler yenilip yutulacak cinsten değildi. O gün bugündür CHP liderinden ses çıkmadı. Sonra anlaşıldı ki, benzer iddiayı eski CHP lideri Baykal da dile getirmiş, olay mahkemeye intikal etmiş ve Deniz Bey tazminat ödemeye mahkum edilmiş. Görünen o ki Kemal Bey ya yeni bir 'yolsuzluk dosyası' bulduğunu sanarak acele etmiş ya da birileri Kemal Bey'i (yine) dolduruşa getirmiş. Ne yazık ki Kemal Bey bunu sıkça yapıyor ve halk nezdinde puan kaybediyor. Bütçe görüşmeleri sırasında "Kayseri'deki yolsuzluk iddiaları"nı gündeme getirdi Kemal Bey; ancak söylediği her şey tek tek çürütüldü. Ortaya çıkan her gerçek Kemal Bey'in kolunu kanadını kırdı. Önceki gün Kurultay'da konuşma yaptı Kılıçdaroğlu. Yine yolsuzluklardan bahsetti. Ne var ki Kayseri'yi ağzına alamadı. Tek bir kelime bile söyleyemedi Kayseri hakkında. Demek ki iddianın ömrü beş gün içinde tükenmişti. Ortaya bir iddia atıp sonra sıvışmak ve o çamurdan iz kalır diye beklemek doğru bir strateji değil. Bunu pek çok hadise ispat etti...

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER