Amerika'nın, Obama ve
Petraeus'la yenilenen
Afganistan stratejisinde, hadiseyi sadece
Taliban ve
El-Kaide' class='textetiket' title='El Kaide haberleri'>El Kaide ile savaştan ibaret görmeme yaklaşımı dikkat çekiyor.
Gerek Büyükelçi Karl Eikenberry gerek
komutan Petraeus, görüşmelerimizde Taliban veya El Kaide'den söz ederken adeta sözbirliği etmişçesine '
terör' veya '
terörist' sıfatlarını kullanmıyordu. Bunun yerine, 'insurgent', yani 'isyancı, başkaldıran' kavramını
tercih ediyorlardı. Sanki, bu grupları
topluma entegre edecek; toplumun bunlara verdiği desteği azaltacak
sivil bir strateji olmadan, savaşı kazanmanın imkânsız olduğunun farkındaydılar.
Yeni stratejide, iyi
yönetim,
adalet, kapsayıcılık ve yolsuzlukla mücadele de en az silahlı mücadele kadar önemli. Birçoğu Afgan lider Hamid
Karzai liderliğindeki yönetime
bakan bu hususlarda çok ciddi sorunlar olduğunu kimse gizlemiyor.
Sivil toplum temsilcileri, yolsuzluğun âdet haline geldiği, kimseden
hesap sorulmadığı, seçimlerin şeffaf yapılmadığı görüşünde. Amerikalı yetkililer de
ülkeye gelen milyarlarca dolarlık yardımın yüzde 40'ının buharlaştığını
itiraf ediyor. Bundan Afgan
siyaset ve
iş dünyası kadar, ihaleleri alan Amerikalı şirketlerin de sorumlu olduğu sır değil. Petraeus, komutayı devralır almaz, direnişle mücadele stratejisi ile aynı anda yolsuzlukla mücadele talimatı da yayınladığını söylüyordu.
5 yıl önce İtalya'ya emanet edilen yargı konusunda hiç mesafe alınmamış. İngilizlere bırakılan uyuşturucuyla mücadele de aynı. Dünyada uyuşturucu
üretim merkezleri arasında Afganistan başı çekiyor.
Bütün olumsuzluklara rağmen 9 yılda elde edilen olumlu gelişmeler de yok değil. Mesela, 2002'de Afgan okullarında 1 milyon öğrenci varken, şu anda bu sayı 6,5 milyon. Bunun yüzde 40'ı kız. Kızların
okumasının
yasak olduğu günlerle karşılaştırılırsa, önemli bir gelişme. 8 yıl önce sadece bir üniversite açıkken, şu anki sayı 17.
Ekonomik canlılık da gözden kaçmıyor.
Kabil'de gün boyu eksik olmayan yoğun
trafik ve
hava kirliliği, altyapı eksikliği kadar
ekonomik canlılığın da işareti. Külüstür arabaların, hatta merkeplerin yanında, çelik gövdeli, kurşun geçirmez camlara sahip son
model jipler göz kamaştırıyor. 5 sene önce gördüğüm bozuk yollardan eser kalmamış. Türkiye'nin de yardımıyla Kabil'in bütün yolları asfaltlanmış.
Başkent dışındaki şehirlerde de ticaret canlı. ABD Büyükelçisi Eikenberry, tarifeli
uçakla Kandahar'dan Dubai'ye tonlarca nar satan
genç bir tüccarı anlatıyordu. Kabil'den Dubai'ye her gün yapılan 9 uçak seferi, Afganistan ile dünya arasındaki en önemli
köprü.
Uzun zamandır Kabil'de yaşayan bir Türk, ticarette kimsenin Afganlıların eline su dökemeyeceğini söyledikten sonra, iş imkânı araştırmak için gelenlere şöyle sesleniyor: "
Ticaret için geliyorsanız, şansınız yok. Ama üretim için potansiyel de ihtiyaç da çok büyük."
2002'de 10 bin olan cep telefonu sayısı, 15 milyonu geçmiş. Uzun zamandır sağlıklı bir
nüfus sayımı yapılmadığı için gerçek sayı bilinmese de 31 milyonluk ülkede bu çok önemli bir rakam. Bir sene öncesine kadar günde sadece 6 saat elektrik verilirken, Obama'nın
yemin ettiği günden itibaren 24 saate çıkmış. Kuşkusuz ülkede şiddet var. Ama 647 bin kilometrekare yüzölçümüyle büyük bir ülke Afganistan. Her yerde savaş yok. Bir bakıma Afganistan içinde Afganistan'lar var. Örneğin, Taciklerin yoğun yaşadığı Penşir'de insanların, "En büyük derdiniz ne?" sorusuna cevabı terör değil, işsizlik. Buraya can yelekleriyle geldiğimizi görenler halimize gülüyorlardı.
Ülkedeki en başarılı öğrencilere eğitim veren, İçişleri Bakanı, Kabil Valisi gibi birçok yetkilinin çocuklarının okuduğu Afgan-Türk liseleri ülkenin her yerinde aktif. Sadece Kabil'de değil, kuzeydeki Mezar-ı Şerif'te de, şiddetin en çok yaşandığı Kandahar'da da varlar. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Afganistan'la ilgili her uluslararası toplantıda anlattığı okullar bunlar. Kabil'deki okulun öğretmenlerinden Murat Akyüz, "Afganlarla aynı apartmanda kalıyorum. Yazın Türkiye'ye dönerken anahtarı Afgan komşuma bıraktım. Afganlar bizi seviyor.
Güvenlik konusu abartıldığı kadar değil." diyor.
Yüzde 80'in okuma yazma bilmediği ve 30 yıldır savaşla yaşayan ülkede en temel problem, geleceği omuzlayacak yeni neslin yetiştirilmesi. Çoğunluğu oluşturan Peştunları suni şekilde ortadan bölen, Pakistan'la kontrolü imkânsız bir sınır paylaşan; küresel hakimiyet açısından kritik noktada bulunan Afganistan'da istikrarı sağlamak, tek tek kurumları sıfırdan inşa etmek büyük enerji ve
sabır istiyor. Bütün mesele de burada: Acaba hem Afganlıların hem dünyanın bu kadar sabrı var mı?