Kuzey Irak’ta KDP lideri Mesut Barzani’nin, geçtiğimiz hafta partisinin kongresinde söylediği sözler bir hayli
tartışma yarattı.
‘Arap kardeşlerimize mesajım, federal ve demokratik bir Irak’a, anayasasına bağlıyız. Ama şovenler tarafından yönetilen bir Irak’ta kalmaya hazır değiliz.’
Barzani’nin fırtınalar koparan sözleri bunlar. ‘
Kürtler
bağımsızlık istiyor’ iddialarına böyle karşılık verdi Kürt lider.
Mart ayındaki seçimlerin ardından ortaya çıkan siyasi gerginlik, hükümetin kurulmasıyla birlikte bir parça olsun yatışmış görünüyor.
Kuzey Irak Kürtleri ve onları temsil eden siyasi aktörler, genel anlamda bu süreçten kazançlı çıkmış sayılabilir.
Türkiye’nin
destek verdiği Ayad
Allavi liderliğindeki Irakıyye İttifakı, seçimleri birinci olarak tamamlamasına rağmen, iktidara gidecek bir formül üretemedi. Bu da Kürtler açısından zor bir seçeneği ortaya çıkardı. İyi ilişkiler içinde olduğu Türkiye’nin destek verdiği Allavi’nin yanında yer almanın, siyasi anlamda bir karşılığı olmayacaktı. Bu nedenle iki büyük Şii grubun oluşturduğu hükümet denklemine destek vererek ayakta kalmayı
tercih ettiler.
Kendi şartlarında da en doğrusunu yaptılar.
***
Peki tüm bunlara rağmen Barzani’nin sözlerine yansıyan gerginliğin kaynağı nedir?
Bu sorunun birden çok cevabı var.
Öncelikle Irak coğrafyasında geçmişte de var olan, ancak
Amerikan işgalinden sonra daha da keskinleşen Arap-Kürt çatışması üzerinde durmak gerekiyor. Amerikan askerlerinin önemli ölçüde çekilmesinin ardından yaşanacak muhtemel bir krizde, Arapların Kürtlere yönelik bir hamle yapabileceği endişesi, neredeyse yıllardır konuşuluyor.
Mevcut dengelerde, özellikle de Türkiye’nin varlığını hesaba katarsak, böyle bir çatışmanın kolay olmayacağı söylenebilir. Ancak Türkiye ile Irak Kürtleri arasında yaşanabilecek ciddi bir görüş ayrılığında ya da benzeri bir durumda, Kürtler için ciddi bir güvenlik tehdidi olduğunu öngörmek, pek de abartılı bir yaklaşım sayılmaz.
***
İkinci olarak, Barzani’nin Irak merkezi hükümetinde ciddi bir role sahip olsalar bile, Kürtlerin bağımsızlık tezlerini tamamen bir kenara iten bir yaklaşım sergilemesi düşünülemez. Zira her siyasi lider gibi onun da hitap ettiği, ikna etmek ya da diri tutmak zorunda olduğu bir tabanı var. Bağımsızlık, ‘
Kerkük’ün Kürtlere ait olduğu’ gibi tezleri bir şekilde elinin altında tutmak zorunda hissediyor kendisini.
Bağımsızlık ve ‘Kerkük bizimdir’ yaklaşımı, Kuzey Irak Kürtleri açısından bir
kart aslında. Cılız da olsa bunu zaman zaman
bölge güçlerine hatırlatıyorlar.
Bunlara eklenebilecek üçüncü bir neden, Kürtlerin Bağdat’ta daha etkin olma yönündeki çabaları. Daha gevşek bir merkezi hükümet modeli, Kürtlerin kendi bulunduğu bölgelerde elini güçlendirecek bir zemini ortaya çıkarıyor. Barzani’nin ‘şoven’ suçlamasının perde arkasında böyle bir çatışma var.
***
Tüm bunlar bölgenin en önemli aktörü olan Türkiye için çok, ama çok hassas bir dönemi beraberinde getiriyor. Şu ana kadar doğru yönetilen bir süreç var, ama devamında çok daha dikkatli ve kararlı olmak gerekiyor.
Kuzey Irak’ta yaşayan Kürtleri, medyaya yansıyan sözler üzerinden değil, kendi gerçeklikleri üzerinden görebilmek iyi bir başlangıç noktası olacak. Nitekim şu ana kadar izlenen hükümet politikaları bu gerçekleri dikkate alarak inşa edildi; öyle de devam etmesini umut edelim.