Savaş, iç çatışma ve
terör yaşanmayan
ülkelerde her yıl yaklaşık 300 bin kişi ateşli
silahlarla ölüyor.
Tabanca,
tüfek,
pompalı tüfek gibi silahlar, küresel düzeyde giderek daha çok üretiliyor ve dolayısıyla daha da çok tüketiliyor. Bu tür silah stoklarının yaklaşık yüzde otuzu ise bireysel silahlanma dahilinde. Hafif silahlar denen bu silahları dünyada elli kadar ülke üretiyor,
ihraç aşamasında denetlenen bu silahların sonradan fazla peşine düşülmüyor ve her yıl yarım milyon kadar kaçak silah
imha edilirken bir o kadar da üretiliyor.
Dünya genelinde bireysel silahlanmanın giderek artması, basit suçlar kapsamına girebilecek olaylarda giderek daha fazla can kaybı yaşanmasına yol açıyor. Bu durum kendi başına son derece endişe verici olmakla birlikte, söz konusu süreçte endişe verici bir diğer konun da bu silahların sadece üçte birinin
kayıt altında olması.
İç savaş ya da istikrarsızlık yaşanan bir dizi ülkenin ordusundan çalınan ya da bizzat bu ordular ve simsarları yoluyla başka pi
yasalara
transfer edilen silahların küresel düzeyde takibinin yapılması giderek zor hale geliyor; dolayısıyla dünyadaki ruhsatsız hafif silahların sayısı, ruhsatlılara oranla daha fazla artıyor.
Umut Vakfı verilerine göre
Türkiye’deki durum da dünyadaki gelişmeyle gayet uyumlu.
Polis ve
jandarma bölgelerindeki ruhsatlı silah sayısı yaklaşık 3 milyon kadarken kişilerin kullandığı toplam silah sayısının 10 milyona ulaştığı sanılıyor. Her 65 kişiden birinin silahı olduğu düşünülüyor ve bireysel silahlanma sıralamasında Türkiye 20. sırada bulunuyor. 2008 yılındaki yaklaşık 300 bin
asayiş olayının yaklaşık yüzde üçünde silah kullanılmış ve bu silahların yüzde 83.3’ü ruhsatsız.
Türkiye’de bireysel silahlanmayı konu edinen bir
yasa tasarısı gündemde. Basına yansıdığı kadarıyla ruhsat edinimi konusunda bazı kolaylıklar getiriliyor. Buna göre, silah kullanma yaşının 21’den 18’e indirilmesi, sağlık raporuna gerek kalmadan bir kişinin ruhsatlı beş silah alabilmesi, bazı hükümlülerin silah edinebilmesi ve silah reklamlarının yapılabilmesi gibi hususlar söz konusu. Yasa tasarısına bakıldığında, devletin bireysel silahlanmayı
teşvik ettiği gibi bir yorum yapılabilir; ancak mesele başka ve bu haliyle paradoksal bir durumun ortaya çıktığı da açık.
Silah reklamı yapılmasına izin vermenin anlamı tartışılabilir olmakla birlikte ruhsat edinme koşullarının kolaylaştırılmasının zaten artan silahlanmayı kayıt altına alma endişesine dayandığı söylenebilir. Ruhsat yoluyla kayıt altına alma, olası bir öldürme ve yaralamada zanlının takibinin mümkün kılınması anlamına gelir. Ayrıca ve belki bundan çok daha önemlisi, yasa dışı silah ticaretinin kısmen önlenme girişimi söz konusu olabilir. Bu, özellikle Türkiye gibi “sınır denetimi” sorunu yaşayan bir ülkede yaşamsal siyasal sonuçlara karşılık gelmekte. Zira
silah kaçakçılığı ile siyasal suçlar arasında ciddi bağlantılar bulunuyor. Yasa dışı ticaretin yasa dışı geliri ifade ettiği gerçeği bir yana, aynı zamanda yasa dışı yollardan “
siyaset” yapmayı da beraberinde getirdiği biliniyor. Silah ağaları siyasi ve adli yollardan bertaraf edilemiyorsa, o zaman gelirlerini ve güçlerini ortadan kaldıracak yollar aranır.
Silah firmalarını lanetlemek, para kazanmak için piyasa yarattıklarını ileri sürmek bireysel olarak doğru bir davranış olsa bile, var olan gerçekliğin önüne geçilmesine yetmiyor. Dolayısıyla bir yandan herkesin eline tabanca geçirip sağı solu vurmasının kolaylaştırıldığı kaygısına kapılıyoruz, öte yandan bu silahları yasa dışı yollardan piyasaya kazandıranların bertaraf olmasını istiyoruz.