Bir yandan "
Yüksekova'yı örnek alın" diye mesajlar uçuracaksın...
Bir yandan "Yüksekova'yı örnek alın" diye mesajlar uçuracaksın, örneklik için "KCK
asayiş" ekiplerine, "Öz
savunma güçleri"ne, sorun çözme komitelerine işaret edeceksin, Yüksekova'da bir tür "Özerk yapı" kurulduğunu, bunun başka
bölgelere taşınmasını isteyeceksin...
Bir yandan da, surnet-i haktan görünerek, çözüm arayışında birisi olarak arz-ı endam edeceksin...
"Devlet" onunla görüşüyormuş.
Görüşüyorsa herhalde sadece onu "tek seçici" konumuna getirmekle kalmıyor, "Bu ne iş" diye de soruyordur. Mesela "Silahlı hareketin miadı doldu" diyen Osman
Baydemir'i paylamak ne iş? Dolmadı mı yoksa
silahlı hareketin miadı?
Osman Baydemir nasıl bir hata yaptı
Öcalan'a göre? Sadece, orada "önder" dururken, haddini mi aştı, silahın miadı dolmuşsa bunu açıklama yetkisi sadece Öcalan'da idi de, Osman Baydemir rol çalmaya mı kalkıştı ve bu yüzden mi fırça yedi? Yoksa Öcalan'a göre silah henüz miadını doldurmadı mı?
Evet, Öcalan'a göre silah henüz miadını doldurmadı!
Devlet Öcalan'ı muhatap alıyorsa sadece henüz silaha onun hükmettiğine inandığı içindir.
Öcalan silah sayesinde "görüşülebilir" konumda muamele görmektedir.
O da bunun raconunu kesmektedir.
Kesmektedir ama o da bir çıkmazda olduğunu görmektedir.
Aslında ona göre de silah miadını doldurmuştur, yolun sonuna gelinmiştir ama geri çekilmeyi en az zayiatla yapmak da, savaşın kurallarındandır, şimdi o bunu gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Geri çekilmek için de vuruşmak lazımdır, onun için silahı korumaktadır.
Bu arada da, demokratik mi değil mi pek tartışmalı ama "özerk" yapıyı ete kemiğe büründürmek için ateşi körüklemektedir.
Hiç şüpheniz olmasın
Türkiye, kısa süre içinde, bu urlaşma ile mücadele etmek zorunda kalacaktır.
Urlaşma,
evet...
Bir zaman "
Terzi Fikri", Fatsa'da denemişti onu. "Kurtarılmış bölge" terimi türetilmişti o günlerde. Terzi Fikri, sosyalizm adına Fatsa'yı "Kurtarılmış bölge" haline getirmişti. Fatsa'da neredeys
e pasaport gibi kimlik sorulmaya başlanmıştı.
""KCK asayiş" ne yapıyor bölgede? "Öz savunma güçleri" adı altında bir kolluk gücü oluşuyor mu? Vatandaş
emniyet ya da
mahkeme yerine "Özel komite"lere mi başvuruyor?
Orada devlet ne yapıyor?
Bunlar, "Devletle görüşen" Öcalan'ın bir yandan "yaygınlaştırın" talimatı verdiği uygulamalar... Bu durumda "Öcalan, İmralı'dan, memleketin bir yerinde hükmünü yürütüyor" ifadesini kullanırsam hadsizlik mi yapmış olurum?
Bu bana göre hayati bir soru...
....
Bir de öteki konu var:
Öcalan'ın "cemaat" hamlesi...
Öcalan, "
Gülen cemaati"yle
iletişim kanalı açmaya çalışıyor.
Hüseyin Gülerce ile avukatların yaptığı görüşmenin, Gülerce'nin bütün "temsili değil, şahsi görüşme" vurgusuna rağmen, "Gülen cemaati" ile görüşme tarzında tanımlanması, sanki onların istediği bir şeydi.
Öcalan adına sonradan yapılan açıklamada da, "
Cemaatle dirsek teması arayışı" gözlendi. Bu tabii ki ilginç bir durum. Şunun için:
Taktik hamlelerde Öcalan kadar kıvrak olmayan BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın dediği gibi, daha düne kadar
PKK'nın tavrı "Cemaatle kan uyuşmazlığı" görüntüsü arz ediyordu. Onlara göre "
AK Parti de cemaat de bölgeye din ile gidiyor, böylece PKK'nın önünü kesiyorlardı..."
Bu değerlendirmeden amansız mücadele tavrı çıkıyordu.
Bu yüzden, bölgede cemaat eksenli olduğu düşünülen çalışmalara yönelik tehditler, sabotajlar,
cinayetler oldu. Ve oradan, Öcalan'ın şimdiki "sempati" hamlesine gelindi?
Burada bir oyunun boşa çıkması hadisesine temas etmek lazım.
Geçmişte PKK, bölgede, dini-sosyal faaliyet gösteren ve etkinlik kazanan
Hizbullah'ı saf dışı bırakmak için, onlara karşı
terör uygulamış, onlar bir süre sabrettikten sonra "meşru müdafaa" sadedinde karşılık vermeye başlamış, o dönemde "derin güçler"in de projelendirmesi ile bir PKK-Hizbullah vuruşması gerçekleşmiş ve sonra devlet adına Hizbullah'a yönelik tasfiyeler gelmişti...
Oysa "cemaat" bu oyuna gelmedi. Saldırılara uğranmasına rağmen, silahlı mukabeleyi asla düşünmedi. Dini boyutu sınırlı, sosyal boyutu derinlikli
hizmetini sürdürdü. Çocukların eğitimi,
kurban bayramı vesilesiyle aileler arasında kaynaşma... Bu alanda tipik hizmet kalemleriydi. Bu yönüyle de, gönül köprüleri kuruldu. Bunun sonucu, PKK'nın her şiddet uygulaması, bizzat
Kürtler nezdinde açık düştü.
Şimdi Öcalan, "Gelin
işbirliği yapalım" diyor.
Ben onun muhatabının, cemaat veya bir başka
sivil oluşum değil, devlet olduğunu düşünüyorum. Devletin de ona söyleyeceği ilk şey, "Silahı bırak", hem kel hem fodul niteliği arz eden "özerlik maceralarından vazgeç" çağrısı olacaktır.
Son bir soru:
-Acaba devlet, Yüksekova ya da Hakkâri'de olan bitenlere nasıl bakıyor?