Bazen dünya bizi o kadar sarıp sarmalıyor ki, yaşadığımız hayatın elimizden her an kayıp gidebileceğinin farkına bile varmıyoruz.
İktidar oyunları...
Yumurtalı protestolar...
Herkesin her şeyi sadece kendi perspektifinden yorumlayarak, diğerleri üzerinde
baskı kurmaya çalışması...
Bitmek bilmeyen tartışmalar, demokrasimiz ileri mi, geri mi gidiyor saçmalıkları...
İnsanlık tarihi kadar eskidir bu
kavgalar.
Kavganın adı değişir, kavga edenlerin isimleri değişir, kavganın tarihi değişir ama kavganın kendisi değişmez bir türlü.
Oysaki magazin sayfalarında yer bulan bir öykü, hepimizi derinden sarsabilmeliydi.
38 yaşında hayatının sonuna gelen bir kadının öyküsü bu.
Çok güzel ama sadece çok güzel olmakla kalmayıp çok akıllı, iyi eğitim almış, çok zengin ve iyi bir aileden gelen bir kadının öyküsü.
Hani filmlerde ya da masallarda olan öyküler olur ya, o cinsten...
Bu kadarla da kalsa iyi.
Çok zengin bir işadamıyla yapılmış müthiş bir evlilik ve sonrasında gelen boşanma ve bu evlilikten kalan haberlere bakılırsa 140 milyon dolarlık bir servet...
Kendisini tanımam, bilmem.
Ama sanki mükemmel bir karışım yapılmış ve talih denilen şey, bu insanda cisimleşmiş!
Ceyla Gölcüklü'den bahsediyorum.
Pankreas kanserine yakalanan ve bu amansız hastalıktan kurtulamayarak ölen, yani bu vesile ile ölen, magazin basını tabiriyle sosyetik (!) güzel Gölcüklü'den...
Hani derler ya "
erken ölüm."
Kimsenin ne kadar yaşayacağını bilemeyeceğimize göre, onun erken ölüp ölmediğini de bilemiyoruz ama yine de zahiri açıdan baktığımızda bize müthiş bir
ders veriyor onun kısa hayatı.
Malın, mülkün, zenginliğin, imrenilen, uğruna her şeyin feda edildiği sahte değerlerin ne kadar da gelip geçici, ne kadar da anlamsız olduğunu görmeyen gözlere bile gösteren bir ders bu.
Tabii anlayana...
Anlamayan yumurta atmaya devam edebilir ya da yumurta atmak yerine
omlet yapıp, birlikte de yiyebilirsiniz.
Hayata nasıl baktığınıza bağlı...
Ne diyebiliriz ki, sadece ve sadece
Allah rahmet etsin.
Ve tabii ki "ya baki, entel baki..."
İnsan, 'Ya Bâkî, Entel Bâkî' demekle; kalbindeki sınırsız muhabbete layık olmayan ve bir gün mutlaka onu terk edip gidecek olan ölümlü sevgilileri terk eder.
Çünkü son bulacak olan hiçbir şey "bâkî" bir muhabbete layık olamaz. Onlar onu bırakmadan, o onları bırakır.
Burada sözü Kul Himmet'e bırakmanın, yani tam yerine
manzara koymanın zamanı geldi, buyurun bakalım bu dizelerden alalım dersimizi:
Gafil gezme şaşkın, bir gün ölürsün/Dünya kadar malın olsa ne fayda/Söyleyen dillerin söylemez olur/Bülbül gibi dilin olsa ne fayda...
Bir gün seni götürürler evinden/Hakk'ın kelamını kesme dilinden/Kurtulamazsın Azrail'in elinden/Türlü türlü yolun olsa ne fayda...
Söylersin de sen sözünden/Helalini haramını seçmezsin/Kesilir kısmetin su da içemezsin/Akan çaylar senin olsa ne fayda...
Şu dünyada üç beş arşın bezin var/Bedestenler senin olsa ne fayda.../Bütün dünya benim diye zapta geçirsem/Bütün dünya senin olsa ne fayda...