Polisin o
rantısız güç kullanımını tasvip etmek elbette mümkün değil.
Ama bu tür öğrenci eylemlerinde basının dikkatini çekebilmek için protestoyu saldırı haline getirme sendromu da yabana atılmamalı.
Önemli bir nokta ise bu tür
toplumsal olaylarda polisin orantısız güç kullanımı sonucu başlayan tepkilerin hedefi her zaman hükümetlerdir.
Fatura hükümetlere kesilir.
Neticede tezahür eden medya, kamuoyu ve STK tepkileriyle hükümet siyasal bir mağduriyet yaşar.
Seçim sürecinde olduğumuz için olaylara duygusal değil çok yönlü ve analitik bir tarzda yaklaşmak gerekiyor.
Bizdeki bir kısım medya bülbülleri 28
Şubat serencamında 'Başörtülüler polisi
tahrik ediyor' derken şimdilerde polisi
linç etmek istiyorlar.
Bu tür tüm kalabalıkların arasında mutlaka ama mutlaka
terör örgütleri unsurlarının bulunduğunu görmek istemiyorlar.
Öğrenci eylemlerinin ülkenin siyasal istikrarını ne derece etkilediğini de hafızasını kaybetmeyen herkes bilir.
Bu sebeple
terör örgütleri, antidemokratik unsurlar v
e devlet içi illegal gölge şebekeler açısından üniversiteler oldukça verimli ve etkili bir kullanım sahasıdır.
Çünkü üniversite anarşisi önemli bir destabilizasyon cihazıdır.
Olaylara vicdan ve akılla
bakan herkes bilir ki
merhum Menderes'e yönelik 27
Mayıs ihaneti öncesi bu tür olaylar yaşanmıştı.
1970'lere doğru İstanbul'da bulunan solcu
gençlik Devrimci Öğrenci Birliği (DÖB) adıyla ortaya çıkmış özellikle Amerikalılar'a karşı bir tavırla illegal eylemlere yönelmişlerdi.
Ayrıca üniversitelerde de 1968'den itibaren solcu gençliğin öğrenci olayları, boykotlar, işgaller, miting ve yürüyüşler şeklinde yoğunlaşmaya başlamıştı.
12
Mart muhtırasının ardından başlayan süreç, 1980'lere doğru üniversite anarşisiyle ne hale geldi iyi biliyoruz.
Her öğrenci anarşisinin ardından demokratik
sistem sabote edildi.
Bu sebeple böyle acı tecrübelerle dolu geçmişe nazar etmeden ve üniversitelerdeki 'kullanılabilir illegal unsurlar'a dikkat etmeden yapılan yorumlar tek boyutludur.
Sarıkız Darbe Planı'nın 5 aşamasından biri de "öğrencileri sokağa dökmek" değil miydi?
DHKP/C
terör örgütünün Dev-Genç çatısı altında faaliyet gösteren üniversite seksiyonu TÖDEF (
Türkiye Öğrenci Dernekleri Federasyonu) tüm sol öğrenci gösterilerinde vardır.
Üniversitelerde meydana gelen öğrenci eylemlerinin birçoğu bu örgütlenme tarafından organize edilmektedir.
Yine illegal terör örgütü
MLKP'nin KGÖ (Komünist Gençlik Örgütü) birimi, örgütün öğrenci gençliğe yönelik oluşturduğu illegal seksiyonu olarak gerçekleşen her öğrenci eyleminde hazır bulunmaktadır.
MLKP yönetimi,
Gazi Olayları'nı kendi stratejilerinin doğruluğuna
delil göstererek, bu yöndeki çalışmalara ağırlık verilmesini kararlaştırmış ve bakın hangi tespitleri yapmışlardır:
"Polisin etkinliği ve
halk nazarında sahip olduğu güven ve itibar kırılmalıdır.
Polise halk tarafından düşmanca tavır takınılmasını, toplum dışına itilerek görevini ifada etkisizleştirilmesini sağlamak esas amaç olmalıdır."
Bunların yanında unutulmaması gereken bir diğer sol grup da TKP/ML grubu, özellikle MKP (Maoist Komünist Partisi).
İstanbul'daki olayda öğrencilerle karşı karşıya kalan polislerin gerekli ikazları yaptığı sırada gaz maskelerinin takılı olmaması önemli bir parametre.
Demek ki öğrenci protestosunun polise 'açık bir saldırı'ya dönüşmesi sonucu polis
biber gazı ve güç kullanımına karar vermiş.
Öğrenci olayları ile ilgili olarak Devlet Bahçeli'nin geçmişin acı tecrübesiyle dolu yapıcı ve soğukkanlı açıklamaları çok önemli ve yerindeydi.
Ergenekon mahfillerinin ve diğer terör örgütlerinin öğrenci olaylarından rant devşirmesine ve alan kazanmalarına engel olmak önem arz ediyor.
Bu minvalde Başbakan'ın muhtelif öğrenci gruplarının temsilcileriyle görüşmeler yapması da oldukça yatıştırıcı ve
tedavi edici olabilir.
Bu tür görüşmeler makul protestocularla teröristleri ayrıştırabilir.