Kemal Alemdaroğlu ve Nur
Serter dönemini yaşamış, kendi üniversitemde “himayeli” yumurta saldırılarına şahit olmuş biri olarak hemen şunu söyleyeyim, Burhan Kuzu’ya yapılan...
...önceki günkü saldırı,
protesto sınırlarını epeyce zorladığı gibi, üniversite
yönetiminin en hafif deyimiyle “aldırmazlığı” olmadan da gerçekleşemez...
Bir salona onlarca yumurta, koca bir
afiş ve bunu gerçekleştirecek olan onca kişi hiçbir şekilde yönetimin bilgisi ve dolayısıyla zımni onayı olmadan bu kadar rahatça giremez...
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “onların oraya nasıl girdiği” sorusu bu açıdan yerindedir...
***
Yerinde olmayan “her demokratik protesto” ardında “organize bir
örgüt” görmek...
Ve “demokratik protesto” hakkı ile “organize
eylem” arasındaki çizgiyi ihtiyaç duyulan bir biçimde çizememek...
Nitekim önceki gün olanlardan gerçekçi bir şüphe duymanın anlamlı olması için daha önce buna benzemeyenlere karşı “demokratik” bir tavır takınılmış olması gerek...
Türkiye’de parasız eğitim istemek, afiş asmak,
bildiri dağıtmak, üniversite içinde stant açmak gibi nedenlerden dolayı yılbaşından bugüne dek yaklaşık 400 öğrenci gözaltına alınmış...
Bunlardan 50 öğrenci tutuklanarak cezaevine gönderilmiş...
Hatta öyle ki Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul’da Roman
açılımı toplantısında “Parasız Eğitim İstiyoruz Alacağız” pankartı açtıkları için 8 aydır
tutuklu bulunan öğrenciler var...
***
Biz “demokratik bir kültürden” gelmiyoruz...
Her toplumsal kıpırdanmadan da huzursuz oluyoruz...
Gelişmiş
ülke vatandaşları için çok sıradan sayılacak
Tekel işçileri eyleminden parasız eğitim isteyen öğrencilere kadar her türlü olağan eylem bizim asabımızı bozabiliyor...
Ergenekon zihniyetini, aşırı kamplaşmayı ve yeminli bir
AK Parti düşmanlığını tabii ki azımsamıyorum ama bu ihtimaller Türkiye’yi mumyalaşmış bir topluma dönüştürmemeli, her eylem de organize olarak hem
algılanmamalı, hem de suçlanmamalı...
***
Bu arada siyasal iktidarda gittikçe artan “devletçi bir refleks” tehlikesinin de altını çizmek isterim...
Sürekli artan
lojman, resmi
araba ve istihdamdaki devlet payından söz etmiştim...
Öğrenciye karşı gereksiz güç kullanan güvenlik güçlerini aşırı bir şekilde sahiplenmek, devlet memurlarını
dokunulmazlık zırhı ile teçhiz etmek,
Sayıştay yasasında askerin denetimini gizli hale getirmek de bana hayırlı davranışlar olarak gözükmüyor...
Sürekli “Ankaralılaşma” tehlikesinden de bu nedenle söz ediyorum...
***
Donanımı olmadığı için fikrini medeni bir şekilde beyan etmekten yoksun ve kaba kuvvete meyilli bir toplumsal algı...
Siyasal iktidara sapına kadar düşman ve İttihat ve Terakki metotlarından medet ummaya devam eden odaklar...
Demokratik hak ile her eylemde “organize güç” tehlikesi gören bir siyasal yönetim...
Ve olup biteni uluslararası standartlarda okumaya yönelik bir gayret yerine, meşrebine göre
çene yarıştıran politize bir ortam...
***
Bu sıkıcı toplumsal yumak nasıl çözülür?
Tabii ki toplumun demokratik bir olgunluğa erişmesiyle...
Bunu kendimizin makul bir süre içinde başarması imkânsıza yakın zor gözüküyor...
Yırtına yırtına “AB standartları” demem bundan...
Çünkü “toplumsal demokratik sağlığımız” için topumuza reçete lazım...
Hadi bu zor...
İngiltere’de gittikçe azgınlaşan öğrenci hareketlerindeki tarafların nasıl davrandıklarını da mı demokratik kültür edinme açısından teşrih masasına yatıramayız?