Geçtiğimiz
pazar günü Abdullah Öcalan'ın avukatları ile Yalova'da bir görüşmemiz oldu. Daha önce Ali Bulaç'tan duymuştum. İki yıldan beri Öcalan'ın avukatları pek çok yazarla görüşüyorlarmış. Bulaç'la da iki defa görüşmüşler. Benimle görüşme taleplerini iletince, Yalova'da oturduğumu söyledim, randevulaştık. Bir
alışveriş merkezinde kahvaltı eden yüzden fazla insanın arasında konuştuk.
Televizyon programlarında,
gazete röportajlarında da en başta, "
Gülen cemaati" olarak adlandırılan
Gönüllüler Hareketi'nin bir sözcüsü olmadığımın altını çiziyorum. Çünkü bu hareket, bir cemaat, organizasyon değil. Bir sözcüsü, temsilcisi yok. Muhterem Gülen'in de, kimsenin sözcülüğüne ihtiyacı yok. Fikirlerini, görüşlerini internet sitesinden,
Mehtap TV ve Samanyolu televizyonlarındaki sohbetleriyle açıklıyor, anlatıyor. Dolayısıyla Öcalan'ın avukatlarıyla
Zaman Gazetesi yazarı olarak görüştüm.
Salı akşamı, Mehtap TV'deki
Düşünce Günlüğü programımızda, bu görüşme ile ilgili geniş bir açıklamada bulundum. Dün de PKK'ya yakınlığı ile bilinen
Fırat Haber Ajansı'nda bu görüşme yer aldı. Haberde bizim görüşmemizin aktarılmasından sonra, Öcalan'ın değerlendirmesi, "Gülen Hareketi'ne önemli roller düşüyor" başlığı ile verilmiş. Dolayısıyla sanki kendisine bir
mesaj iletilmiş, o da bu mesaja
cevap vermiş gibi yanlış anlamalara neden olabilecek bir
algı doğabilir. Belirtmek istediğim şudur: Görüşmemizde, ben Sayın Cumhurbaşkanımızın, aylardır, Türkiye'nin en önemli meselesinin "
Kürt sorunu" olduğunun altını çizdiğini hatırlatarak, bu meselenin ülkemiz ve geleceğimiz için çözülmesinin şart olduğunu belirttim. İki hususu da çok önemli bulduğumu ifade ettim: Samimiyet ve üslup... Açıkladım:
PKK'nın İmralı'da, Avrupa'da, dağda temsilcileri, sözcüleri var. Türkiye'nin güçlenmesini istemeyen ülkeler var. İçeride
silah, insan, uyuşturucu ticaretinden
rant elde edenler var. Karmakarışık bir durum söz konusu. Samimiyet onun için çok önemli. Türklerin ve Kürtlerin vicdanı devreye girmezse, çözüm giderek zorlaşır.
Üslup konusu da çok hayati. Efelenme, dayatma gibi tavırların rahatsız edici
psikolojik bir engel teşkil ettiği bilinmelidir. Çözüm için makul insanların devreye girdiği sırada, bir BDP sözcüsü, bir çuval inciri berbat edecek laflar ediveriyor.
Sonra ilave ettim: Aslolan milletimizin kardeşliğidir. Bin yıldan beri bir arada yaşıyoruz. Kavga etmemizi gerektiren hiçbir sebep yok. Fakat yine de meselenin hissi tarafını bir tarafa koyup
akıl ve mantık planında bir çözüm bulmalıyız. Bu çözüm de belli. Demokratik zemin. Yapılacak da belli;
demokratikleşme... Hukukun üstünlüğü, eşit vatandaşlık, fikir ve ifade hürriyeti, din ve
ibadet özgürlüğü temelinde, birbirimize saygılı olma... Çözümü parlamentoda
arama... Bunun için de ilk yapılacak işin şiddete ve teröre son vermek gerektiği...
Somut olarak atılacak adımlar konusunda da şahsi fikirlerimi şöyle sıraladım:
AK Parti iktidarı samimi gayretler gösteriyor. Bölgeye, şimdiye kadar yapılmamış hizmetler götürülüyor. Ama bu mesele, sadece siyasilere bırakılamaz. Onların gayretleri yanında, kardeşliğimizi artıracak
jestler üzerinde de durmalıyız. Çünkü hazırlanan, oynanan bütün oyunları ancak bizim kardeşliğimiz bozabilir. Ben böyle deyince, avukatlardan biri, "Mesela BDP heyeti,
Çanakkale Şehitliği'ni ziyaret etse..." dedi. Ben de "Jestten kastettiğim, işte böyle bir şey." dedim.
Sonra BDP'nin Türkiye'nin partisi olması gerektiğini söyledim. Hemen söze girdiler ve "Müvekkilimiz bu konuda kendilerini çok ikaz ediyor; 'Türkiye'nin sorunları ile ilgilenmiyorsunuz' diyor." diye eklediler.
Ben ayrıca Doğu ve Güney
doğu'da
hayırsever işadamlarının özellikle fakir Kürt çocukları için açtıkları
okuma salonlarının, etüt merkezlerinin iç barış adına gönül köprüleri kurduklarını, bunun da kardeşliğimiz için en büyük jest olduğunu söyledim.
Bu minval üzerindeki şahsî bir görüşmenin başka taraflara çekilmemesi, yanlış anlamalara fırsat verilmemesi gerekiyor...