Siyaset bugünlerde
WikiLeaks eksenli.
Uzunca bir süre de öyle olacak gibi.
CHP lideri
Kemal Kılıçdaroğlu kamuoyunca çok itibar edilmese de '
İsviçre'deki 8
hesap' iddiasını dile getirmeye devam ediyor.
Son olarak da 'Git İsviçre
bankalarından yazı getir' dedi.
Başbakan Erdoğan ve kurmayları ise ilk günden bu yana WikiLeaks olayına temkinli yaklaşıyor. Nitekim 8 hesap iddiasını da sert bir dille yalanladılar. Gerçi böyle bir iddia ile ilgili yapacakları bir şey de yok.
Sonuçta banka banka dolaşıp 'Benim sizde hesabım var mı?' diye soracak hali de yok.
Fakat buradan hareketle Kılıçdaroğlu'nun yaptığı ve yapmakta olduğu stratejik bir hatayı irdelemek şart.
Şöyle ki; CHP lideri Kılıçdaroğlu anormal bir süreç sonunda birkaç gün içinde kendini CHP lideri olarak bulduktan sonra
Anadolu yollarına düştü. Uzunca bir zamandır böyle bir adım atmayan ana muhalefet partisi
destek de buldu. Hepimiz takdir ettik.
Ancak
referandum kampanyasında ciddi bir stratejik hata yaptı. Öznesi
Anayasa değişikliği olan bir referanduma genel
seçim söylemi ile girdi.
Yolsuzlukları ana konsept olarak belirledi. Her meydanda, her
ekranda Erdoğan ve arkadaşlarını 'çalıp çırpmakla' itham etti. Gerçi bununla ilgili somut bir veri ortaya koyamadı ama 'Ben iddiaları dile getirdim' demeye devam etti.
Buna karşın hükümet de ekseni tamamen Anayasa'ya oturttu. Muhalefetle aynı ringe çıkmadı. Kılıçdaroğlu'nun 'Erkeksen çık karşıma' türü tahriklerine de
kulak asmadı.
Sonuçta 12
Eylül günü kitleleri etkileyenin hükümet olduğu görüldü. Her türlü negatif ortama rağmen referandumda yüzde 58 gibi net bir destek çıktı.
Yani Kılıçdaroğlu'nun stratejisi karşılık bulmadı. Bugünlerde yeniden kurultay süreci yaşayan partide bir yandan da seçime
hazırlıklar var. Söylem yine aynı. Yolsuzluk ve AK Parti'nin kirli çamaşırları.
Kılıçdaroğlu seçim yaklaştıkça bu üslubunu da sertleştirecektir. Fakat milyonlarca
seçmende ister istemez şöyle bir tepki olacak: Yine mi! Bir bakıma Kılıçdaroğlu tüm cephanesini referandum sürecinde harcadı. Üstelik yanlış cephede.
Eğer CHP kurmayları yeni bir söylem bulamazlarsa, miting meydanlarında, ekran başında gelişmeleri izleyen seçmen 'İyi de Kemal abi biz bunları zaten dinlemiştik, aylardır aynı şeyleri söylüyorsun' diyecek.
Bu durumda Kılıçdaroğlu'nun önünde iki seçenek kalıyor. Ya iddialarını ispatlayacak ya da yeni bir söylem bulacak.
Referandumda kaybettiren bir söylemle ikinci kez milyonların karşına çıkarsa sonucu tahmin etmek zor değil.
Tacidar
Seyhan'ın bombaları!
Madem CHP'den başladık. Yine CHP ile devam edelim.
Ankara'da herkes ciddidir. En azından öyle görünmeye çalışır. Metrekareye düşen lacivert
takım elbise ve kösele
ayakkabı ortalaması da oldukça yüksektir.
Fakat zaman zaman öyle olaylar oluyor ki 'Bunu da yazmazsam olmaz artık' diyorsunuz. Özellikle de TBMM'de yaşananlarla ilgili. Gerçi her dönem Meclis'te renkli vekiller oldu. Azimet Köylüoğlu, Mail Büyükerman ve
Kamer Genç gibi.
Ancak son dönemin en çok tebessüm ettiren ismi CHP'li
Tacidar Seyhan. Kendisi
bilişim uzmanı olarak biliniyor. Fakat böyle giderse 'Pot kırma üstadı' olarak kayıtlara geçecek.
Şöyle ki: CHP'li vekilimiz muhtelif periyotlarla
basın toplantısı düzenleyip 'telekulak bombaları' patlatır.
İddiasına göre, 'Tayyip ve Adamları' korku imparatorluğu kurdular ve
muhalif herkesi dinliyorlar. Seyhan 'bilişim uzmanı' kimliğini de kullanarak cafcaflı basın toplantıları yapar. Bir süre sonra da bütün iddiaları balon olup uçar.
Önder Sav'ın dinlendiği iddiaları ile ilgili söyledikleri arşivlerde. Güya hükümet CHP Genel Merkezi'ni dinlemişti. Bir sürü
teknik açıklama yaptı. Sonra gördük ki teknoloji ile arası iyi olmayan Sav telefonu açık unutmuş.
Referandum öncesi çıkıp YSK veri tabanında oynandığını seçim sonucunun yüzde 53'e ayarlandığını anlatmıştı. YSK, Seyhan'ın anlattıklarının teknik olarak mümkün olmadığını ortaya koydu. Üstelik seçmen de yüzde 5'lik bir hata ile '
evet' dedi.
Islak
imza makinesi getirmişti. İddiasına göre Dursun Çiçek'in imzası
taklit edilmişti. Hem
Genelkurmay Savcılığı imzanın Çiçek'e ait olduğunu teyit etti hem de
Adli Tıp.
Fakat Seyhan'ın en matrak olayı kuşkusuz Deniz
Baykal kasetleriydi. Yanına aldığı bilirkişilerle kaseti görmeyenlere de izletti. Sonra da kıl ve tüy analizleri yaptı ki görülmeye değerdi. Arada 'Bu görüntüler yüzde 15 oranında karartıldı, yüzde 21 oranında eskitme yapıldı ve 43 parçadan oluşturuldu' dedi ki uzmanlar hâlâ ne demek istediğini tartışıyor. Tabii görüntüde başkalarının da olduğunu söyleyerek yeni polemikler de açtı ama oraya girmesek iyi olur.
Benzer iddiaları sık sık dile getiren Seyhan son olarak da Ankara'nın göbeğine dinleme sistemleri konduğunu iddia etti. İçişleri Bakanı Atalay'ın talimatıyla inceleme yapıldı ve 'o sistemin' paratoner olduğu ortaya çıktı.
Özetle, bilişim uzmanı Tacidar Seyhan bu dönem Meclis'in en matrak vekili olarak tarihe geçti.