Darbe günlüklerini yayınladığı için anasından emdiği süt burnundan getirilen
Nokta Dergisi henüz kapanmamıştı o dönem.
Yayınladığı bir
dosya nedeniyle bir yayın organının kapısına
kilit vurulmasına rağmen, bugünün hem dayak atıp, hem bağıran cengaverleri için henüz '
baskı' dönemi de başlamamıştı henüz. Gerçi bizim için şaşırtıcı değildi, zira kocaman
gazete binaları, şehrin göbeğinde
bomba ile yerle bir ediliyordu da, yine kimsenin ağzını
bıçak açmıyordu o dönemlerde.
Her neyse..
Birtakım komutanlara ait olduğu iddia edilen (sonradan
mahkeme kararıyla onaylandı da) günlükler yayınlanıyordu. Sayfalar boyu süren çalışmalar, sohbetler, organizasyonlar vardı bu günlüklerde. Ve coğrafi açıdan tam bir cadı kazanının göbeğinde bulunan,
terör bağlamında ise neredeyse iç savaşın eşiğine gelmiş bir ülkenin komutanları, işi gücü bırakmış siyasi iktidarın nasıl alaşağı edileceğinin hesabını yapıyorlardı günlüklerde. Kendilerince
Ayışığı, Yakamoz bilmem ne türü isimler veriyorlardı kurguladıkları cunta organizasyonlarına.
Sonra Amerikalı diplomatların günlükleri ortalığa saçıldı. Görüldü ki, isim koymakta, lakap takmakta daha mahirdi elin Amerikalıları. Neler yoktu ki, takılan isimlerde: Deli, teflon tava, çıplak imparator ve daha onlarcası...
Muhtemelen günlüklerde isimleri geçen kahramanların hüküm sürdüğü dönemde, onlarla ideolojik aşk yaşayan birtakım medya mensuplarının diplomatlarla özel konuşmaları da çıktı gün ışığına... Cablegate denilen vakıanın en enteresan bölümlerinden biriydi bu. Diplomatlar birtakım gazetecilerin kendilerine Türk ordusunun İslamcılar ile mücadele yöntemlerini aktardıklarını iddia ediyorlardı. Meğer, ordumuz kendi içindeki
dindar insanları 'çöp tenekesi
kontrolü' dedikleri yöntem ile takip ediyorlarmış. Bunun için ekseri
müfettiş görevlendiriliyormuş. Belgelerden aynen aktarıyorum: "Subayların çöplerini kontrol eden askerî müfettişler var. İçinde
içki şişesi olmayan çöpleri tespit ediyorlar. Bazen da askerî liderler eşleriyle birlikte, ordu tesislerinde
havuz başında düzenlenen partilere davet ediliyor. Bu partilere katılanlardan mayo giymesi bekleniyor. Dindar oldukları için gitmeyi reddeden kadınlar, kocalarının kariyerini tehlikeye atıyor."
Fişçi geldi hanım!!!
'Bir ordu bunu yapar mı?' diye sormayın lütfen. İşte size bir gün önce Bugün gazetesinde çıkan haberin başlığı: Subay eşleri ve kızlarının etek boylarını bile ölçmüşler!
Bugün'ün haberinden anlıyoruz ki, komutanlar bir taraftan
darbe hesapları yaparken, alt kademeye de başka orijinal görevler veriyorlarmış. Çöp tenekesi müfettişlerinin yanı sıra pazarlamacı gibi müfettişler de varmış. Bu görevliler, ordu mensubu askerlerin evlerinin kapısını çalıyor, teflon tava satar gibi yaparak,
subay eşlerinin ve kızlarının giyimlerine bakıp,
rapor tutuyormuş.
İşte size o raporlardan bir bölüm: "
Adresine pazarlamacı kisvesiyle gidildiğinde kapıyı açan ve J. Yb. H.V.'nin eşi olduğu değerlendirilen 40 yaşlarındaki bayanın gözlüklü, başı açık, üzerinde uzun kollu bluz ve ayak topuklarına kadar uzun etekli olduğu, başına
türban tabir edilen
kıyafet giymediği. 17.10.1998'de aynı eve adres sorma bahanesiyle gidildiğinde kapıyı açan ve J. Yb. H.V.'nin kızı olduğu değerlendirilen 16 yaşındaki bayanın başı açık
modern giyimli olduğu görüldü."
'Türban tabir edilen kıyafet!'..
Terör tabir edilen bir bela, bu memleketin başına 30 yıldır sarılmışken, işi gücü bırakıp, bir yandan darbe organizasyonları yapmak, diğer yandan çöp bidonlarını karıştırmak, öte yandan bohçacı gibi kendi personelini fişlemek 'ordu' tabir edilen bir kuruluşa yakışıyor mu, yakışmıyor mu siz karar verin!