Türkiye'de kurumlar uzun zamandır asli görevlerini bir kenara bırakıp, siyasi tartışmalarda konum edinmeye başladılar.
Bu anlayış özellikle post-
modern darbe dönemlerinde daha da öne çıktı.
Cuntacılar direkt olarak yönetime el koymadığı için üniversiteler ve yargıyı da siyasi amaçlarına erişmek için kullandılar.
Kurumlar da kendilerini bu role kaptırınca, sistemin sağlıklı işleyişi adına büyük zaaf alanları oluştu.
Üniversitelerin içler acısı durumu ve düne kadar YÖK'ün siyasi bir aktör gibi hareket etme gayretini hatırlayın.
Başörtüsünü bir rejim sorunu gibi kabul edip,
yasak için sarf ettikleri enerjiyi hatırlayın.
Bugün yaşadığımız normalleşmedir.
Ancak kurumların uzun süren ataletten kurtulup modern dünyaya ayak uydurmaları zaman istiyor.
***
Benzer bir durumu yargıda yaşıyoruz.
Anayasa Mahkemesi'nin hukuk dışı siyasi kararlarını gözden geçirin.
Yargıtay ve
Danıştay başkanlarının hatta
HSYK Başkan Vekili'nin adeta siyasi bir hareket gibi iktidarın karşısında oynadıkları rolü gözden geçirin.
Oysa siyasallaşma aşılıp normalleşme sürecine girildiğinde, bu kurumların nasıl kendilerine zarar verdikleri de ortaya çıktı.
Yargıtay'da biriken 1 buçuk milyon
dosyayı nasıl anlamak lazım.
Peki, Danıştay'da biriken 200 bin dosya...
Yüksek yargı siyasi gelişmelere konsantre oldukça, hukuk yoluyla yasama ve yürütmeyi çalışamaz hale getirmek için yollar aradıkça, kendi asli sorunlarına çözüm aramaktan uzaklaşmış.
Yargıtay, temyize gönderilen dosyaları deposunda yer kalmadığı için PTT'den almıyormuş bile!
Şimdi "Yargıtay'ın yanına bir Yargıtay daha koysanız, bu yükün altında kalkamazsınız" diye çıkışta bulunuyorlar.
Adalet Bakanlığı, Yargıtay ve Danıştay'da biriken dosyaların sebep olduğu mağduriyetlere son verebilmek için şimdi çalışma yürütüyor.
***
Aslında
Türk Silahlı Kuvvetleri için de durum farklı değil.
Kurumdan sızan
darbe planları, onların da asli görevlerinden ne kadar uzaklaştıklarını gösteriyor.
Bu durum
fuhuş ve
casus çetesi soruşturmalarında görüldüğü gibi kurumun gözündeki merteği fark etmesini zorlaştırmış.
Terörle mücadelede onu zora sokmuş...
Sonuçta ordumuzun daha fazla modernleşmeye ve profesyonelleşmeye ihtiyacı olduğu ortada.
Demek ki sisteme her türlü müdahale kurumlarda anormalleşmeye ve asli görevlerinden uzaklaşmaya neden oluyor.
Bu süreç ne kadar uzarsa tahribat da o kadar büyüyor.
Tabii yaranın tedavisi de bir o kadar zorlaşıyor.
İftiraların kaynağı
Ergenekon mu?
ABD'li diplomatların sızan raporları dünyada büyük şaşkınlığa sebep oldu.
Türkiye'de de durum farklı değil.
Özellikle "Neocon" Büyükelçi Eric Edelman döneminde yazılanlar son derece ölçüsüz.
"Neoconlar" ABD'de etkin bir seçkinler grubu.
Çoğunluğu
Musevi olmakla birlikte, ABD'nin "dünya imparatorluğu"na inananların bir araya geldiği "şahin" bir grup.
Hedefe varmak için ABD'nin silahlanmasını, enerji bölgelerine hakim olmasını ve
Irak başta olmak üzere savaşlara girmesi gerektiğine inanıyorlardı.
***
Türkiye, 1
Mart Tezkeresi'ni reddedince, yani Irak'a kuzeyden savaş kapısı açılamayınca
AK Parti hükümetini de
hedef haline getirdiler.
Bu nedenle neocon Edelman'ın raporları,
Başbakan Erdoğan ve AK Parti hakkında asılsız birçok dedikoduya da yer veriyor.
"İrtibat halinde olduğumuz iki kişiden Erdoğan'ın
İsviçre'de 8 hesabı olduğunu duyduk" iddiası bunlardan birisi.
Aslında ABD Raporu bile insaflı... Bunun iddia olduğunu ve bu iddiayı kendilerine iki kişinin dile getirdiğini anlatıyor.
Ürettiği
belge ve dedikodular nedeniyle "fabrikatör" unvanı da bulunan
Doğu Perinçek, Ergenekon davasının görüldüğü mahkemede önceki gün ilginç bir çıkış yaptı.
"Erdoğan'ın İsviçre bankalarında 8 hesabı bulunduğuna dair belgeleri 6 yıldır elimde tutuyorum."
Edelman'ın raporu yazdığı tarih 30
Aralık 2004.
Bu durumda o asılsız iddiayı Amerikalılar'a fısıldayan iki kişi Ergenekon'dan ya da İşçi Partisi'nden mi?
Ya da bu bilgiyi Perinçek'e de Edelman mı ulaştırdı?
Neoconlar ile "ortak düşman AK Parti"ye karşı
işbirliği yapılmış olabilir mi?
***
Başbakan Erdoğan da iddialar ilk gündeme getirildiğinde, raporlarda da yer alan "1 milyar parası var" iddiasında bulunan ismin (
Tuncay Özkan), bugün Ergenekon tutuklusu olarak içeride yattığını söylemişti.
İlginç bir rastlantı da Ergenekon tutuklusu İsmail Yıldız'ın Edelman'a brifing vermesi.
İsviçre bankasında
hesap iddiasının sadece 5 paragraf üstünde, Yıldız'ın kendilerine brifing verdiği ve "devlet kurumları ile irtibatının olduğuna" yer veriliyor.
İddialarına da onun AK Parti muhalifi olması nedeniyle temkinli yaklaşıldığı kaydediliyor.
Sonuç olarak
WikiLeaks belgeleri farklı irtibatları da ortaya çıkarabilir.
En iyisi belgelerin tamamının sızdırılmasını beklemek.