Tek parti
yönetimlerinin, hele uzunca da sürerse, bütün eğilimleri "cemmetmek" gibi bir özelliği vardır. Tek partinin içinde her çeşit adam bulunur. Bunlar, başka bir yere gidemedikleri için, gidecek başka yer olmadığı için oradadırlar.
Rejim yıkılınca ya da bizde olduğu gibi "yumuşak geçişle" çok partili sisteme dönüşünce bunlar ayrılırlar, herkes kendi yoluna gider.
Fakat, sürdürmüş oldukları diktanın verdiği bazı alışkanlıklar, daha doğrusu tutum ve davranış kalıpları, "yeni gittikleri yerde" de sürer.
Tek partinin teknesinde almış oldukları siyasi eğitimin hamuru da onları biçimlemiş, başka türlü düşünmelerine ve davranmalarına olanak bırakmamıştır.
Örnek: Rus faşisti Jirinovski de eski bir komünist partisi üyesi ve KGB ajanı değil miydi?
Örnek: Eski komünist ve gene KGB yöneticisi Putin "otoriter" yönetim anlayışını sürdürmedi ve bugün de sürdürmüyor mu?
Belki daha da güzel bir örnek: Bayar olsun,
Menderes olsun, Koraltan olsun, aklınıza hangi DP'li gelirse gelsin, hepsi "eski
CHP'li" değiller miydi, oradan kopup ayrılmamışlar mıydı? Bunlar, cumhuriyetin kuruluşunda
bürokrasiyle
işbirliği yapmış ama artık onunla anlaşamayan, onun dar kalıbına sığamayan "eşrafı" temsil ediyorlardı ama bürokrasi hepsine çıkmaz mürekkeple damgasını vurmuştu bile...
Diktadan başka bir şey mi görmüşler, başka bir şey mi yaşamışlardı da, işler sarpa sarıp ekonomi de şişince diktadan başka bir şeye heves edeceklerdi?
Bunların karşıdevrimci oldukları,
İnönü "hizibinin" ve onun etkisi altında kalan ahmak solcuların altmış beş senedir koyup kaldırdığı bir temcit pilavıdır. Oysa Bayar, Atatürk'ün başbakanıydı ve "Atatürk'ü sevmek ibadettir" şeklinde saçmalamaktan da geri durmamıştı!...
İsimleri demokrattı ama bu yalnızca "liberal ticaretin" önünü açmakta, tarımı makineleştirmekte falan kaldı. Siyasette demokrat değildiler.
Örneğin, İnönü'nün kurduğu "üstyapıyı" değiştirmek hiç akıllarına gelmedi. KİT düzenini yani "devlet kapitalizmini" de "aynen" sürdürdüler, mıh gibi kabız kambiyo rejimini de... Ne
seçim sistemine el attılar, ne hukuk sistemine...
Kılıçdaroğlu bunu anladı mı bilmem ama kanıtladı!
"Açılım m
açılım" lafları ediliyor ya, İstanbul'da gecekondu gezer gibi gitti Bayar'ın
mezarını da ziyaret etti. Bu,
Bursa gezisinin programı dışında bir sapmaymış.
"İflah olmaz İsmetçi'lerin" parti içinde ya da okunmayan gazetelerde koparacakları yaygara sizi yanıltmasın...
Kılıçdaroğlu, bu hareketiyle "aslında Bayar'ın da kökende ve temelde bir CHP'li olduğunu" hatırlatmış bulunuyor.
Bunu bilinçli yaptığını hiç sanmıyorum, hatta belki şimdi pişman da olacaktır (
Gürsel Tekin: Ne yaptınız sayın genel başkanım? Engin Ardıç denilen manyağın eline koz verdiniz!), ama olan olmuştur.
Ve de Kılıçdaroğlu doğrusunu yapmıştır.
Bu, İnönü'nün 1969 yılında Bayar'a uyguladığı gibi bir "kuyudan adam çıkarma" girişimi değil, "yok aslında birbirimizden farkımız" gösterisidir.
Kurultayda bazı çakallar bu mezar ziyaretini Kılıçdaroğlu'nun aleyhinde bile kullanmaya kalkabilirler, bu da sizi yanıltmasın.
Bayar, eski ve önde gelen bir İttihatçı, hatta partinin Bursa il sorumlusuydu.
DP hareketi de "radikal bir alternatif" değil, alt tarafı "İnönü'ye karşı diğer bir CHP hizibinin" başkaldırmasıydı, o kadar.
Bugün bütün CHP takımı da dibine kadar İttihatçı'dır. Aralarından bazılarının "
pembe" rengi de sizi yanıltmasın. Türkiye'de sosyaldemokrasi, İttihatçılığın "üstüne hafif sosyal sos" dökülmüş çeşitlemesidir.
Peki, "gerçekten" farklı olanlar mı?
Onlar şu anda iktidardalar zaten.
ENGİN ARDIÇ - SABAH