WikiLeaks'in yayınladığı
elçilik raporlarının sarsıntıları sürüyor.
Her
ülke ile ilgili şok bilgiler, irtibatlar ve dedikodular saçılıyor.
Türkiye, ilk gün yayınlanan
belgeler arasında yer aldı.
Belgelerin içeriği, seçilmiş belgelerin bir kronolojiye tabii olmadan yayınlanması
komplo olabileceği düşüncesini de beraberinde getirdi.
Türkiye'de "Bu işin ardında istihbarat örgütleri veya neoconlar var" diyenlerin sayısı azımsanmayacak kadar fazla.
Amerika'nın en saygın stratejistlerinden birisi olarak kabul gören Zbigniew Brzezinski de ilginçtir böyle düşünüyor.
WikiLeaks'in belge çöplüğünde istihbarat örgütlerinin
manipülasyon yapabileceğine dikkat çekti.
Ama daha çarpıcı olanı ilk gün sızdırılan Türkiye belgelerine yönelik değerlendirmesi:
"Türkiye ile ilgili belgelerin Türk-
Amerikan ilişkilerini bozma potansiyeli önceden hesaplanmış..."
Brzezinski, Sovyetler Birliği'ni çökerten Afgan mücahitlerini destekleme projesinin de fikir babası.
Yani sıradan bir isim değil.
Dolayısıyla bu tespitini yabana atmak da mümkün değil.
***
Peki, Türkiye belgelerinde herkesi bu derece şüpheye iten nedenler ne?
Birincisi,
Başbakan Erdoğan, bazı bakanlar ve AK Parti'ye yönelik bazen dedikoduyu da aşan
iftira niteliğinde ifadeler var.
Daha önemlisi bu ağır iddiaların tamamı başka kaynaklara atfen "duyum" olarak yer alıyor.
İkincisi,
İran başta olmak Türkiye'nin bazı dış politik girişimlerinden ABD'nin memnun olmadığı net olarak görülüyor.
Bu sebeple de Erdoğan ve Davutoğlu bir bakıma
hedef tahtası haline getiriliyor.
Neo-Osmanlıcılık, büyük güç olma hırsı,
eksen kayması gibi yanlış sınıflandırmalar öne çıkıyor.
Üçüncüsü,
İsrail ile bozulan ilişkiler ABD'de sorunlu bir
algıya neden oluyor.
İsrail diplomatik becerilerini de kullanarak Türkiye aleyhine kulislerde bulunuyor.
Paris'te dile getirdikleri "Türkiye, İran'a kendi toprakları üzerinden nükleer
silah malzemesi geçirilmesine müsaade etti" iftirası gibi...
Dördüncüsü, sızan ilk belgelere göre ABD,
PKK terör örgütü ile mücadelede Türkiye'ye beklediği net desteği vermekte isteksiz davranıyor.
Yine Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu saldırı helikopteri gibi silah
sistemlerini satmakta ayak diretiyor.
***
Belgeler bu haliyle değerlendirildiğinde Türkiye'nin bölgesel bir güç olarak gelişme gösterdiği ortaya çıkıyor.
Ancak bu süreçte "sıfır sorun"
politikamız, geleneksel Türk
dış politikasından sapmalarımız dost ülkelerde bile algılanma sorunu doğuruyor.
Türkiye'nin İsrail ve ABD ile "bozulan" ya da "geriye doğru giden" ilişkilerinde, bu yanlış algının oluşturduğu önyargılar da rol oynuyor.
İsrail ya da ABD karşıtı bir politikamız olmamasına rağmen, dış politik hedeflerdeki farklılaşmalar ve çıkar çatışmaları bu hatalı algının süreklilik arz etmesine neden oluyor.
WikiLeaks belgeleri bu gözle okunduğunda, ilişkilerin yeniden rayına oturması için aslında büyük görevin ABD ve İsrail'e düştüğü görülüyor.
Diğer taraftan da Türkiye'nin dış politik açılımları konusunda bir nevi küresel
imaj çalışması yapması veya aykırı düşse bile bunu gündeme getirmedeki dil ve yöntemlerini sorgulaması gerektiği ortaya çıkıyor.
***
Tabii ki Türkiye,
ekonomik büyümesine paralel daha özgün ve özgür dış politika yürütecektir.
Uluslararası sistem yeniden şekillenirken hak ettiği yeri almaya gayret edecektir.
Ama bu değişim ve dönüşüm yıkıp-dökmeden, eski düşmanlıkları kaldırırken yerlerine yenilerini ikame etmeden olmalıdır.
Burada da görev büyük oranda
Dışişleri Bakanımız Ahmet Davutoğlu'na düşmekte.
"Yüzde yüz doğru algı" da "sıfır sorun" gibi dış politikamızın temel hedeflerinden birisi olmalı.
Yoksa sızıntıların ardı arkası da kesilmez.