WikiLeaks skandalı gündemdeki yerini koruyor.
Siteden sızan yeni bilgiler var. Dolayısıyla da yeni polemikler, yeni
tartışma konuları çıkıyor. Ayrıca, 251 bin
belge olduğunu düşünürsek daha çok tartışacağımız da kesin.
Şu anki tablo itibarıyla iddialı şeyler söylemek zor.
Fakat yaşanmış tecrübeler, ortaya dökülen bilgiler ve
ülkelerin geliştirdikleri söylemler üzerinden bakarsak şüpheci olmak gerekiyor.
Zaten Ankara'nın havası da bu yönde.
Cumhurbaşkanı'ndan Başbakan'a, ilgili bakanlara kadar herkes ihtiyatlı. Hatta Cumhurbaşkanı Gül çok net bir ifadeyle 'kimse bu tuzağa düşmesin' dedi.
Yönetim kademesindeki isimlerin 'ortak söylemi' dikkat
çekici.
Oysa siyaseten kullanabilecekleri veriler de var. Fakat Erdoğan ve kabinesi 'bizden uzak olsunlar' tavrı sergiliyor.
Bu tavrın arkasında da muhtelif değerlendirmeler yatıyor. Kapalı kapılar ardında yapılan analizlerde sürecin riskleri değerlendirildi.
Öncelikle WikiLeaks olayının bizzat kendisine şüpheci yaklaşıyor başkent bürokrasisi. Eşcinsel bir asker, komutanına kızdığı için yüz binlerce belgeyi Lady Gaga CD'sine koyuyor ve bunu Julian Assange'a ulaştırıyor. Nasıl oluyorsa bu sürede kimse fark etmiyor. Üstelik de
Amerika bu
siteyi engelleyemiyor!
Bu durumda en basitinden 'WikiLeaks'ciler dumanla mı haberleşiyorlar' sorusu akla geliyor.
Sonuçta bu site bir şekilde server'a bağlı ve internet hatlarını kullanıyor. 'Sığınaktaki ulaşılamaz merkez'in de mizah unsuru olmanın ötesinde bir karşılığı yok.
Ayrıca şu ana kadar yaşananlar da fazlasıyla
şüpheli. Sanki 'iyi kurgulanmış bir
operasyon' var.
Belgeler yayınlanmadan önce çok ciddi bir medya planlamasıyla önemli bilgilerin sızacağı kampanyası yapıldı. Böylece yazışmaların etki alanı genişletildi ve herkesin yayınlara odaklanması sağlandı.
Belgelerin daha yüzde 1'i yayınlandığı halde Amerika
Dışişleri Bakanı 'Maalesef doğru' dedi. Böylece Amerika sonradan gelecek belgelerle ilgili de doğruluk sağlaması yapmış oldu. Bir nevi ABD WikiLeaks'e kefil oldu.
Bu durumda 'Amerika ne tür belgeler çıkacağını nereden biliyor' sorusu akla geliyor.
Hatırlayalım, ABD
Irak Savaşı'nda elindeki istihbarat raporlarının doğruluğunu iddia etmiş ancak sonradan bunların gerçek olmadığını
itiraf etmişti. Bu tecrübeye sahip bir Dışişleri bürokrasisinin elinde olmayan, üstelik sızma belgeler hakkında 'doğrudur' tavrı takınması 'diplomatik akla' da aykırı bir durum.
Ayrıca WikiLeaks daha önce de Amerika karşıtı bilgiler sızdırarak operasyonun bu ayağına zemin hazırladı. Böylece tüm dünyada '
Amerikan karşıtı bir site' olarak bilindi. Yani resim tamamlanmış oldu.
Türkiye ile ilgili sızdırılan ilk belgelerde Ak Parti lehine ifadelerin olması da dikkat çekici. Böylece hükümetin 'üzerine atlaması' planlanmış olabilir.
Ayrıca,
İsrail politikaları açısından sorun oluşturmayan magazinsel ve özel yaşama ait bilgiler sızdırılmış. Ancak özellikle Türkiye ve Ortadoğu'ya ilişkin bilgiler daha 'operasyonel.'
Bu arada not edelim. Özellikle son 5 yıldır ülke içi istikrarsızlaştırma çalışmalarında başarılı olunmadı. Darbe çalışmaları,
kapatma davası,
ekonomik istikrarsızlaştırma çalışmaları amaca ulaşmadı. Kılıçdaroğlu'nun 'çaldılar çırptılar' söylemi de işe yaramadı.
Fakat kabul etmek gerekir ki bu süreçte yurtdışından gelecek 'yolsuzluk skandalları' çok daha etkili olacaktır. Doğru ya da yanlış olması önemli değil.
Deniz Feneri tartışmalarının geldiği politik atmosfer herkesin malumu.
Böyle olunca Amerikan belgelerinde yer alan skandal ifadeler ister istemez iç politikayı etkiler.
Bütün olarak baktığımızda İsrail'in aleyhine ve Amerika'yı zorda bırakacak hiçbir belgenin olmaması, ortaya dökülenlerin Türkiye'nin hem iç hem de komşularıyla ilişkilerini derinden etkileyecek materyaller içermesi WikiLeaks'ın basit bir internet korsanlığının ötesinde olduğu şüphesi uyandırıyor.
Ortaya dökülecek belgeler bu kanıyı değiştirebilir ama Ankara'nın şu anki havası böyle.