Wikileaks adlı
muhbir sitenin açıkladığı
belgeler eğer "diplomasinin 11 Eylül'ü ise",
Amerikan merkezli küresel bir
operasyonla karşı karşıya olduğumuzu düşünebiliriz.
Türkiye'de de Cumhurbaşkanı'ndan
TBMM Başkanı'na kadar tepedeki yetkililer, açıklanan belgelerle ilgili kuşkularını dile getiriyorlar: Havada bir 'operasyon' kokusu var.
Nelerin amaçlandığını anlayabilmek için, resmin bütününe bakmak gerekir. Yaklaşık bundan iki ay önce "Türk-Amerikan ilişkileri"ni konu alan bir toplantıya katılmıştım. Amerika'nın devlet refleksini iyi bildiğini zannettiğim bir zat, uzun bir konuşma yaptıktan sonra sözlerini şöyle bitirdi: "Amerika'da
Yahudi lobisinin şu an altını çizdiği anahtar cümleyi şöyle özetleyebilirim: 'Türkiye bizim için çok önemli, Türkiye'yi gözden çıkaramayız, ama başında R.
Tayyip Erdoğan'ın bulunduğu
AK Parti hükümetiyle bu iş yürümez!' Yahudi lobisi, şimdiki
İsrail yönetimi, Cumhuriyetçiler, yönetim içinde etkileri devam etmekte olan neo-conlar ve Demokratların bir bölümü bu kanaattedirler."
Hatırlanacağı üzere Mavi
Marmara olayından sonra Türk hükümeti ile İsrail hükümeti bir tür karşılıklı restleşmeye girmişti. İsrail tarafı "Bu iş Erdoğan hükümetiyle olmaz" derken, bizimkiler de "Bu iş
Netanyahu yönetimiyle gitmez" diyordu. Hâlâ bu noktada duruyoruz.
Obama'nın İsrail'i bir miktar durdurmaya yatkın olduğunu biliyoruz. Belki de Türkiye, buradan aldığı işaretle İsrail'e karşı tutumunu sertleştirdi. Tabii ki İsrail de mukabil saldırıya geçti. Ama hiç kimse İsrail'in uluslararası sularda ve 70 mil açıkta gemimizi vurup 9 yurttaşımızı şehit edeceğini hesaplayamamıştı. Bu, İsrail-
Suriye arasında son turuna giren arabulucu teşebbüslerinin İsrail tarafından Gazze'yi vurmak suretiyle sabote edilmesinden daha ağır bir darbeydi. İsrail,
Mavi Marmara'yı vurarak tabir caizse Türkiye'nin karizmasını çizmek istedi. Ama asıl Arap kamuoyuna
mesaj vermiş oldu: Türkiye'nin gelip sizi elimden kurtaracağını düşünüyorsanız, çok beklersiniz. Ben gider "beklenen kurtarıcı"yı da vururum, bana kimse bir şey yapamaz." Sahiden de şu ana kadar kimse bir şey yapamadı.
İsrail bununla da yetinmiyor, R. Tayyip Erdoğan ve partisini doğrudan
hedef alıyor. Obama'nın Yahudi lobisi karşısında işe yarar bir tutum alacağı beklentisi içinde olmamak lazım. Herkesin genel kanaati, önümüzdeki
seçimleri kaybedeceği yönünde.
Clinton da İsrail lobisinin etkisinde. Her şeye rağmen Türkiye, kendine daha çok güvenen bir dış
politika izliyor. Bu, Obama'nın ilk başlardaki vizyonuna uygun, ama Obama'nın yapabilecekleri sınırlı. Obama, Netanyahu'yu sevmez, öyle de olsa Yahudi lobileri ve kuruluşlarının yüzde 66'sı Demokratlara
destek verdiler. Kısaca Obama eski Obama değil. Ne İran'la diyaloğa açık ne İsrail'i sıkıştırmaya istekli. Seçim hesapları, ekonomiyle ilgili kaygıları var. Obama'nın gitmesi veya gidinceye kadar elinin zayıflaması Türkiye'yi etkiler. Yahudi lobisi ve İsrail ise sürekli aynı nakaratı tekrar edip duruyor: "Bu iş R. Tayyip Erdoğan'la olmaz."
Wikileaks'in açıkladığı belgelere gelince.
Bir nokta hayli önemli: Bunca
ülke hakkında skandal sayılabilecek ve en azından insanı
bıyık altından tebessüm ettirecek bilgiler varken, İsrail sütten çıkmış ak kaşık gibi duruyor. Hatta Netanyahu'nun ne kadar şık giyindiğinden söz ediliyor. Açıklananlar içinde "Vay be!" denilen bilgiler yok değil. Ama çoğu "diplomat dedikodusu veya bilinçaltının dışa vurumu türünden şeyler" ki, bir kısmını biz de tahmin edebiliyoruz.
Türkiye'yle ilgili bir tanesi hayli ilginçti. Sanki bilinçli ve sistemli bir biçimde adeta "üretilerek" açıklanmıştı: "R. Tayyip Erdoğan'ın İsviçre'deki
banka hesapları!" iddiası. İlk günden
Taraf gazetesinin bu salt bir iddiadan, belli ki "amaçlı bir dezenformasyon"dan ibaret olan "üretilmiş belge"yi manşete çekmesi çok manidardı.
CHP, bu işin peşine düşeceğini söyledi. Eğer Wikileaks belgelerinin operasyonel boyutu varsa, Türkiye'yle ilgili operasyonun hedefinde R. Tayyip Erdoğan bulunuyor. AK Parti değil, doğrudan Erdoğan!