Pazar günkü gazetelerin bir bölümünde, ilk gözüme çarpanlar bizim
Star ile
Hürriyet gazeteleri, benzinin fiyatının dört liraya doğru tırmandığı haberinin eleştirel, müşteki bir ifadeyle sunulduğunu gözlemliyorum.
55 litrelik bir benzin deposunun fullenmesinin iki yüz lirayı geçtiği de haberde yer alıyor.
Aynı deponun ABD’de, AB
ülkelerinde kaça dolduğu da (çok daha azına) genellikle bu haberlerin vazgeçilmez bir parçası.
Malum, benzin fiyatının dört liraya yaklaşmasından akaryakıt
tüketimi üzerinden alınan dolaylı
vergiler sorumlu.
Hükümetlere kolay, zahmetsiz ve sosyal tepkisiz göründüğü için bu yöntemi
tercih ettikleri eleştirisi ve bu uygulamanın hakkaniyete uygun olmadığı hep gündemde.
Bendeniz bu yazıda,
Türkiye için, bu yöntemin doğru ve hakkaniyetli bir yöntem olduğunu iddia edeceğim, iş bana kalsa benzinin daha da pahalanabileceğini söyleyeceğim.
Ne demek istediğimi sayısal olarak anlatmaya çalışacağım.
2009 senesi merkezi
yönetim bütçe gelirlerinin gerçekleşmelerine bir göz atalım; 2009
kriz nedeniyle özel bir sene ama yine de genel seyir pek değişmiyor.
Aşağıda vereceğim büyüklükler hep
milli gelir içinde paylar olarak ifade edilmiş ama aritmetik anlamda bunu sanki mutlak büyüklükler olarak vermek yanlış değil; mesela 2009 senesinde vergi gelirlerinin GSMH çinde payı yüzde 18.1 ama ben bunu sanki 18.1 TL vergi ödenmiş diye anlatacağım.
Evet 2009 senesinde diyelim ki 18.1 TL vergi toplanmış; söz konusu 18.1 liranın 5.9 lirası gelir ve
kazanç üzerinden alınan vergiler, 4 lirası kişisel
gelir vergisi, 1.9 lirası kurumlar vergisi.
Başka bir ifadeyle milli gelire yüz lira derseniz, bunun içinden sadece dört lira gelir vergisi, 1.9 lira kurumlar vergisi ödenmiş.
Ödenen dört lira gelir vergisinin de sadece yirmi
kuruşu, milli gelirin binde ikisi beyana dayalı gelir vergisi, 3.7 lirası tevkifat usulü yani çok büyük bölümü ücretli ve maaşlılardan kesilen gelir vergisi.
Dahilde alınan mal ve
hizmet vergileriyle
dış ticaret üzerinden alınan dolaylı vergiler yaklaşık on TL, yani toplam vergi gelirlerini oluşturan 18.1 liranın yarısından fazla.
Özel tüketim vergisi ise yine yaklaşık 4.6 TL ve bunun içinde 2.7 lirayı bulan petrol ve doğalgaz üzerinden alınan ÖTV var.
Bir ülke düşünün ki, toplam gelir vergisi tahsilatı dört lira, beyana dayalı gelir vergisi tahsilatı yirmi kuruş ama ÖTV tahsilatı 4.6 lirayla toplam gelir vergisi tahsilatından fazla.
Manzara çok net; şayet bütçe dengelerinde büyük açık verilmeyecekse (çok
şükür bu alanda epey iyiyiz) petrol ve doğalgaz tüketimi üzerinden alınan vergileri azaltmak istiyorsak kaçınılmaz olarak gelir vergilerinde artışa gitmek zorundayız.
Burada, bütçe harcamalarını veri kabul ediyorum; askeri harcamalarda bir kısıntıya gidilebilir, kamunun
lojman ve
araba kullanımında kısıntıya gidilebilir ama birileri de adalete, eğitime daha fazla kaynak ister, bu da normaldir.
Bu arada gelir vergisini arttıralım diyenlere 23 milyon çalışanın yaklaşık 11 milyonunun
kayıt dışı olduğunu hatırlatalım; gelir vergisinde bir artışın kayıtlı kesim üzerinde rekabeti daha da bozucu bir etki yapacağını da görelim.
Bu arada, beyana dayalı gelir vergisi mükellefi sayısının da bir milyon dolayında olduğunu bilelim, geniş esnaf kesiminin ise sadece yirmi kuruş basit usulde vergi verdiğini de ekleyelim.
Geniş
küçük üretici, esnaf kesimi gerçek usulde vergilendirilmeden, beyana dayalı gelir vergisi mükellefi bir milyon dolayında iken, kayıtdışılık ekonominin yarısına yaklaşırken benzine vergiyi azaltalım demek hem etkinliğe hem de hakkaniyete uymuyor.
Arabalarıyla bütün gün fılır fıldır dolaşan esnaf, tüccar,
avukat, vs. gelir vergilerini düzgün ödesinler, akaryakıt vergilerini daha sonra gözden geçiririz.