YÖK gene gündemde... YÖK konusu gündeme geldiğinde söylediklerim hep aynı... Çünkü: “YÖK, 12
Eylül askeri darbesinin üniversiteleri kışlalaştırmak isteyen mantığının bir ürünü.
YÖK, bir ana
yasa sorunu. Çünkü YÖK’ü
12 Eylül anayasasının 130. ve 131. maddeleri şekillendiriyor. Bu maddelerle üniversiteler toplumun denetimi dışına çıkarılarak
cumhurbaşkanı ile YÖK’e teslim edilmiş.
Anayasanın ilgili iki maddesini lağvetmeden sorunu çözmek mümkün değil. Demokratikleşmeyi
hedef alan bir hükümetin hedefi bu iki maddeyi ortadan kaldırmak olmalı. 12 Eylül rejiminin mantığına yönelik böyle bir girişime, muhalefet de dâhil kimse duyarsız kalamaz. YÖK ortadan kalkınca, yine askeri darbenin çıkardığı mevcut 2547 sayılı yasa da geçersiz kalacak.
***
Peki yerine ne konacak?
Üniversiteler dünyanın en eski kurumlarıdır. Üstelik AB özgür ve verimli bir üniversite anlayışını standart hale getirdi. AB’nin Bologna ve
Berlin deklarasyonları,
OECD’nin üniversitelerin özerkliğini tanımlayan sekiz kriteri, yeni bir üniversite yasasının özünü oluşturacak nitelikte.
Üniversiteleri tek bir merkezden farklılıklarına bakmadan ve otoriter bir mantıkla yönetmek ve hatta
vakıf üniversitelerinin de kimliklerini yok ederek onları da
devlet üniversitesi haline getirmek yerine, sapmaya olanak vermeyecek bir temel çerçeve ile üniversitelere kendi özelliklerini dikkate alarak kendilerini yönetme olanağı tanınabilir.
Türkiye geneline yayılmış üniversiteler arasında onca büyük fark var iken bunlara tek bir
elbise giydirmenin anlamı var mı?
***
Hiçbir AB üniversitesinde görmediğimiz siyasallaşmayı ve verimsizliği kendi üniversitelerimizde yaşıyoruz. ‘Atatürkçü müsün, cemaatçi misin’ tartışması YÖK’ü ortadan kaldırıp yerine çağdaş kriterleri koyarak aşılır. AB uyum yasaları için yapılacak yeni
anayasa değişiklikleri YÖK’ü lağveden maddeleri de kapsayabilir üstelik anlamlı da olur. Türkiye’yi AB’ye hazırla ama üniversiteleri 12 Eylül’de bırak, bu mantıklı değil. Bize makyaj değil yeniden bir
doğum gerekli.”
Bu bölümleri, altı yılı aşkın bir süre önce, 7
Şubat 2004 tarihli “özgür üniversite için
öneri yenilemesi...” başlıklı yazımdan aldım.
***
Yeniden şekillendirme için yollama yaptığım evrensel standartları da, öneri sistemini kapatmak için yeniden anımsatmak isterim...
OECD, 2003 yılında “özerk ve gelişmiş” bir üniversite için şu kriterleri saptadı:
“Binaların ve tüm
araç-gereçlerin mülkiyet hakkına sahip misiniz?
Kredi alabilme yetkisine sahip misiniz?
Bütçenizi oluşturup öncelikleriniz doğrultusunda sarf edebiliyor musunuz?
Akademik yapıyı kendiniz belirliyor,
ders programlarını kendiniz mi oluşturuyorsunuz?
Akademik personeli işe alma veya işine son verme yetkisi sizin mi?
Maaşları rahatlıkla belirliyor musunuz?
Üniversiteye alınacak yeni öğrenci sayısını saptayabiliyor musunuz?
Öğrenim ücretlerini
tayin edebiliyor musunuz?”
Eğer bu sorulara rahatlıkla anında “
evet” diyorsanız, siz özerk ve demokratik bir üniversitesiniz, eğer diyemiyorsanız, nafile...
Gelişmiş dünya 2003 yılından beri özerklik kriterlerini somutlaştırırken biz 1982 Anayasası’nın üniversiteleri kışlalaştırma anlayışının neden esiri olmaya devam edelim... Çerçeve aynı kaldıktan sonra ne reform yaparsanız yapın, dünya üniversitelerinden koparsınız...
***
Üstelik sadece OECD değil,
Avrupa Birliği de 1998 yılından beri Avrupa Yüksek Öğretim Alanı kurmak ve bu sistemi dünya çapında
teşvik etmek için çırpınıp durmakta...
Avrupa’nın üniversite konusundaki çabalarını somutlaştıran bu atılımın adı “Bologna Süreci” olarak biliniyor.
“Bologna Kriterleri” de bu sürecin hem
yol haritası hem de pusulası...
Avrupa “Yüksek Öğretim Alanı” üniversitelerde güvenilir bir kalite güvencesi sağlıyor...
***
Bakalım...
12 Eylül rejimini tümden berhava edip yerine dünya standartlarını koymadıkça gerçek bir özgürleşmeye ulaşamayacağımızı kim, ne zaman kabullenecek?