YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf
Ziya Özcan YÖK'ün yapısının ve logosunun değiştirilmesi yönünde çalışmaların başlatıldığını duyurdu.
Anayasa değişikliğiyle ilgili
referandum çalmaları esnasında "Hayırcı" cephenin argümanlarından veya bahanelerinden biri de paketin başka bazı şeyleri de, mesela YÖK'ün kaldırılmasıyla ilgili bir madde içermiyor olmasıydı, o takdirde sanki tavırları başka türlü olacakmış gibi.
Oysa YÖK'ün yapısının kaldırılması veya yapısının değiştirilmesi zaten 2007 Genel seçimlerinin hemen ardından başlatılan
sivil anayasa çalışmalarının en önemli gündemlerinden birini oluşturuyordu ki, o dönemde YÖK'ün başına Prof. Özcan getirilmişti bile. AK Parti'ye
kapatma davası açılmış olmasaydı başka birçok konu gibi YÖK konusu da daha etraflı bir
tartışma ve değişim konusu olacaktı. Genelkurmay'ın yapısının değiştirilmesi ve
Milli Savunma Bakanlığına bağlı bir birim haline getirilmesinin düşünüldüğü bir ortamda YÖK'ün veya
Türkiye'nin başka birçok eski kurumunun eski halinde bırakılması artık düşünülemez.
Ama yine de YÖK
eleştirileri konusundaki bir samimiyetsizliği de hatırlamadan edemiyoruz. Yıllarca YÖK'ün her türlü anti-demokratik uygulamanın karargâhı olarak çalıştığı, bilimden başka her türlü işle uğraştığı ve Türkiye'de üniversite eğitiminin yaygınlaştırılması yerine sadece belli zümrelerin yararlanabildiği bir imtiyaz olarak tutulmaya çalışıldığı esnada
CHP YÖK'e toz dokundurmuyordu. Gürüz ve Teziç zamanlarında
öğretim üyeleri yazdıkları tez konularından dolayı mesleklerinden men ediliyordu (mesela Alev Erkilet).
Üniversitelerde öğretim üyeleri tek tek fişlenerek dünya görüşlerine uygun olarak takibatlara maruz kalıyorlardı.
O tarihlerde bir
öğretim üyesi olarak YÖK kanalıyla bütün üniversitelere gönderilen ve bilim adamlarına özellikle
Kürt,
Ermeni, irtica ve sair konularda çalışmaları veya çalışmamaları gereken konulara dair açık talimatların genelgelerini imzaladığımı biliyorum. Bu genelgelerden birinde "bazı üniversite mensuplarının hükümeti eleştirdiği (Ecevit hükümeti zamanıydı) kaygıyla gözlenmektedir" denilerek bunu yapanlar men edilip ısrar edenlere gözdağı veriliyordu.
Yine o yıllarda YÖK üniversitelerin kapasitelerini artırarak mümkünse talep eden hiç kimsenin eğitimden mahrum kalmaması gibi bir gelişme stratejisi üzerinde çalışacağına "
katsayı" gibi dâhiyane bir buluşla üniversitelere bazılarının girememesini sağlayan çalışmalar yapıyordu. Oysa katsayı ile insanları engellemek yerine bugünün YÖK'ünün yaptığı gibi üniversiteleri veya kontenjanlarını mümkün mertebe çoğaltmayı ve eninde sonunda talep eden herkese üniversite eğitimi vermeyi
hedefleyebilirdi. Böylesi bir hedef hem ekonomiye doğrudan katkısı olan çok rasyonel, hem de ülkenin bütün insan kaynaklarını değerlendirmeye dönük barışçıl bir hedef olurdu. Oysa YÖK'ün o dönemde toplumsal barışı düşünecek hali yoktu, toplumsal nefret ve çatışmayı körüklemekten başka misyonu yok gibiydi.
Gelgelelim YÖK'ün bu şekilde kendi halkına savaş açmış bir karargâh gibi çalıştığı bir dönemde CHP'den YÖK'e yönelik en ufak bir eleştiri duymadık.
Oysa bugün YÖK kendi içinde tam anlamıyla paradigmatik bir değişim yaşamış durumda. Eskiden YÖK'ün aşırı özerkliğinden hatta başına buyrukluğundan üniversitelerin, özellikle bilim adamalarının payına hiçbir şey düşmüyordu. Bugün ise özerklikten tek tek üniversitelerin, fakültelerin, bölümlerin, öğretim üyelerinin ve öğrencilerinin paylarını almasını gözeten bir paradigma YÖK'e hakim olmuş durumda. Ayrıca hem mevcut üniversitelerin kontenjanlarının artırılması hem de yeni üniversitelerin hızla açılıp geliştirilmesi suretiyle yüksek eğitim bariz bir biçimde herkes için daha kolay ulaşılabilir bir hale gelmiş durumda.
Daha önce YÖK'ü eleştirip onu ele geçirince YÖK'le ilgili bütün eleştirileri rafa kaldırmış olduğu iddiası bu yüzden hiç hakkaniyetli değil. Zaten YÖK'le ilgili yapılması gereken şeylerin en önemlisi YÖK'ün bu haliyle bile kalsa yönetimiyle ilgiliydi. YÖK yasasına dokunmadan bile bir anlayış farkıyla dağlar kadar fark ortaya konulmuş oldu. YÖK kaldırılmadan YÖK'ün içeriği tamamen değiştirilmiş oldu. O yüzden bu değişimi YÖK'ün logosu, ismi ve bütün görünümünü değiştirerek tamamlamak artık işten bile değil.
Dolayısıyla yapılması gereken ikinci önemli şey hâlâ yasal ve anayasal
düzenlemelerle ilgilidir. Özcan yönetimindeki YÖK eskisiyle ne kadar karşılaştırılamayacak durumdaysa da, yine de özellikle üniversitelerin YÖK'le ilişkileri ve yönetimi ile rektörlerin seçimi gibi hususlarda bir anayasal düzenleme yapılmalıdır.
Göreve geldiği günlerde nihai hedefinin YÖK'ü kaldırmak olduğunu söylemekten çekinmeyen Prof. Özcan'dan şimdi bu radikallikte çalışmaların başlamış olduğu haberini alıyoruz. Referandum sonuçlarının açtığı yeni Türkiye ufkunda doğrusu böyle bir habere de şaşırmıyoruz ve bu da ayrıca güzel.