'Askeri' demokrasiden tam demokrasiye


Sevgili okuyucular, ‘üç general vak’ası’ndan sonra artık Türk demokrasisinde taşlar yerine oturmaya başladı. Bunları yazarken dahi içim tam olarak rahat değil ama galiba ‘militarizm’ tesirini kaybediyor ve demokratik rejim bütün kaideleriyle işlemeye başlıyor. Serasker Hüseyin Avni Paşa’dan darbeci generallere Efendim, bendeniz Türkiye’de militarizmin tarihçesini Serasker Hüseyin Avni Paşa’dan başlatıyorum. Devrinin Genelkurmay Başkanı Hüseyin Avni Paşa, Türk Jakobenizmi’nin en ünlü ismi Mithat Paşa’yla işbirliği hâlinde Sultan Abdülaziz Han’ı intihar süsü vererek katlettirdi ve yerine Sultan V. Murad’ı tahta geçirdi. Meşru yönetime karşı aynı ihanet İttihat-Terakki Çetesi tarafından tekrarlandı ve Sultan Abdülhamid Han 1909’da hâl’edilerek tahttan indirildi. Altı asırlık Osmanlı Cihan Devleti’ni altı senede tarihe gömen darbeci Enver-Talât-Cemal üçlüsü, 12 Eylül’deki darbeci Evren’in beşibiryerdesinden farksızdı. Aradan geçen 79 senede ancak Enver Paşa’dan Evren Paşa’ya gelebilmiştik. Cumhuriyet’in ilk döneminde, milletin verdiği Milli Mücadele sadece militarizme mal edildi. Totaliter yönetim arkasını militarizme dayadı. ‘Neo-militarizm’in en büyük dayanağı Milli Şef İsmet Paşa olmuştu. Aynı İsmet Paşa ve İttihatçı geleneği devam ettiren CHP, demokrasiye geçildikten sonra da militarizmi tahrikten geri kalmadı. Nihayet 27 Mayıs’ta militarizm demokrasinin önüne geçirilmişti. Militarizmin baş destekçisi CHP Efendim, Türkiye’de CHP’nin temsilciliğini yaptığı jakoben elitizm, daima millet iradesine dayanan ‘demokrasi’nin karşısında ve ‘militarizm’in yanında yer almıştır. Zira jakoben elitizm, cahil kabul ettiği ve ‘iç tehdit’ olarak algıladığı halkın iradesi yerine, lâik ve devrimci varsaydığı militarizmin hâkimiyetini tercih etmiştir. Tabiatıyla bu tercihte, demokratik seçimlerde sandıktan çıkamayışın da önemli rolü vardır. Militarizm ile CHP âdeta özdeşleşmiştir. Militarizm CHP’ye, sandıktan çıkmadan iktidar olmanın yolunu açmıştır. Öyle ya, 27 Mayıs’tan sonra Demokratlar işkence edilerek hapse tıkılırken, CHP’nin lideri Başbakan yapılmış ve CHP’liler ile jakoben elitizmin bütün ileri gelenleri teşkil edilen Kurucu Meclis’e kuruluvermişlerdir. Ayrıca, CHP’ye ters bakanlar üniversiteden, ordudan ve yargıdan tamamen tasfiye edilmişlerdir. Militarist müdahaleler, hep CHP kadrolarının işine yaramış ve demokratik yolla seçilenlerin aleyhine olmuştur. 27 Mayıs’tan sonra 12 Mart Muhtırası’nda kurulan ‘11’ler Hükûmeti’ tümüyle CHP’nin hâkimiyeti altındadır. 12 Eylül Darbesi’nin kadrosu da CHP zihniyetindeki jakoben oligarşiden meydana gelmiştir. Hele 28 Şubat Darbesi’nde, ‘Batı Çalışma Grubu Cuntası’, yazdığı talimatlarda (Batı Çalışma Konsepti), açıkça CHP’nin desteklenmesini istemiştir. 27 Nisan 2007’de yayınlanan Muhtıra’ya alkış tutan CHP ve Baykal’ın militarist zihniyetinin, 24 Kasım 2010’daki ‘üç general vak’ası’nda da CHP sözcülerinin beyanlarıyla devam ettirildiği görülmüştür. Askeri demokrasiden tam demokrasiye Efendim, 28 Şubat Dönemi’nde beni en fazla üzen hususların başında, uluslararası dokümanlarda Türkiye’nin siyasi rejimi olarak ‘askeri demokrasi’ (military democracy) yazılması gelirdi. Lâkin, bu raporları kaleme alanlar yerden göğe kadar haklıydılar. Türkiye’de TSK devlet içinde devlet idi. Ülkede iki başbakan bulunurdu: Birisi, bildiğimiz seçimle gelen Başbakan, diğeri ise Genelkurmay Başkanı olurdu. Genelkurmay başkanları ellerinde silâh bulunduğu için fiilen başbakanlardan daha güçlü olurlardı. Hele zavallı milli savunma bakanlarının esamesi dahi okunmazdı. Harbiye nâzırlarının bizzat darbeci oldukları Osmanlı’nın son döneminden, Darbeler Dönemi’nde 27 Mayıs’tan 12 Eylül’e uzanan çizgide darbe işbirlikçisi milli savunma bakanlarına kadar militarizmin kıskacına düşmeyen yoktu. Bu arada 28 Şubat militarizminin baş destekçisi Demirel ’i de unutmayalım. Ne hazindir ki, zamanın Milli Savunma Bakanı Ahmet İhsan Birincioğlu, her nedense(!) 12 Eylül darbecilerinin ilk sahip çıktıkları kişi oldu. Başbakan ‘Hamzakoy’a hapse gönderilirken, Milli Güvenlik Konseyi (cunta yönetimi) Genel Sekreteri ve Genelkurmay II. Başkanı Haydar Saltık, Birincioğlu’nun Ziraat Bankası yönetim kurulu üyeliğine tayin edilmesini istemişti. Bunun için özel olarak darbecilere mahsus ‘atama kararnamesi’ geliştirildi ve darbeye mâruz kalan Hükûmetin Milli Savunma Bakanı, darbe yönetiminin ‘ilk ataması’ oldu. Şimdi bu olaylarla Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ün, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın ve Başbakan Erdoğan’ın demokrat tutumlarını mukayese edebilir misiniz?.. ‘Askeri demokrasi’den ‘tam demokrasi’ye geçiş süreci, Demirel-Birincioğlu çizgisinden Erdoğan-Gönül çizgisine ulaşan Türk demokrasisinin rayına oturmasıyla tamamlanacaktır.
<< Önceki Haber 'Askeri' demokrasiden tam demokrasiye Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER