"
İrlanda'nın mali
sistemi FSAP programına katıldığı 2000 yılından beri yüksek performansını devam ettiriyor.
Mali kuruluşların kârlılık ve
sermaye yeterlilikleri çok güçlü; İrlanda
bankalarının kârları Batı
Avrupa ülkeleri arasında en yüksek seviyelerde.
Bu performanslarından dolayı, İrlanda bankaları derecelendirme kuruluşlarından yüksek notlar alıyor.
2006-7 görünümü
finans sektörü açısından çok güçlü olmasına karşılık varlık kalitesini etkileyebilecek bazı makro riskler de bulunuyor.
Konut kredilerine dayalı hızlı kredi genişlemesi, hanehalkı borçluluk oranlarını Avrupa'nın en yüksek seviyeleri arasına soktu. Büyüme oranlarında hızlı bir düşüş, istihdamın azalması ve sonra da konut talebi ve inşaat faaliyetlerinde daralmaya sebep olabilir. Bu durumda, kredi portfoyü kalitesinde kötüleşme görülebilir...
Ancak, İrlanda'da mali sistem, konut fiyatlarında veya
büyümedeki böyle bir kötüleşmeyi rahatça emebilecek kapasiteye sahiptir. ..."
Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) İrlanda finans sektörüyle ilgili 2006 yılında yayınladığı Mali Sistem Değerlendirme
Programı Raporu (Financial Sector Assesment Program-FSAP) İrlanda bankacılık ve genel finans sistemine bu övgüleri yağdırmış. FSAP programı, IMF'nin üye ülkelerdeki mali sistemlerin makro
ekonomik açıdan değerlendirilmesi ve ortaya çıkartabileceği risklerin belirlenmesi amacıyla uygulanıyordu. Yani, bugün İrlanda'nın yaşadığı gibi bir
krizin gelmemesi amacıyla geliştirilmişti FSAP programı.
İrlanda (ve IMF) iki yıl sonra yaşadığı krize ve bu raporun tespitlerinin zayıflığına mı yansın, yoksa bugünü nasıl kurtarabileceğine mi bilinmez ancak İrlanda'yı bir bankacılık krizi yıktı. Benzer duruma
Ukrayna daha krizin başında yakalanmıştı.
Krizlerin sınıflandırılması ve Avrupa tecrübesi
Ekonomik krizleri iki ana sınıfa ve bunların alt sınıflarına ayırabiliyoruz:
Reel sektör krizleri: Şirketler kesiminde yaşanan krizler; şirket batmaları, işsizliğin artması vs.
Finansal krizler:
Bankacılık/mali kesim krizleri: Bankaların borç ödeme kapasitesinin ortadan kalkması ya da likidite problemleri yaşamaları.
Kamu kesimi ve şirketlerin borç krizleri.
Kur krizleri: Hızlı devalüasyonlar.
Bu tür krizlerden biz
Türkiye olarak bayağı nasibimizi almıştık. Şimdi Avrupa, olabilecek kriz çeşitlerini tecrübe etmekle meşgul. 2008 sonrası küresel kriz Batı Avrupa'da ilk başta bir finansal kriz şeklinde başladı. İngiltere'de konut finansmanı şirket ve bankaları sıkıntı yaşadı. Diğer Avrupa ülkeleri finansal kuruluşları menkul kıymetleştirilmiş 'zehirli'
Amerikan ipotek kredilerinden
darbe yedi. Ukrayna ise bankacılık sektörü bilançolarının un ufak olmasıyla finansal krize girdi.
Ardından
Yunanistan ve
İspanya gibi ülkelerde hükümranların
borç krizi başladı. IMF, AB ve Avrupa
Merkez Bankası'nın desteğiyle bu problem bir ölçüde aşılmışken, İrlanda'da bu kez bankacılık krizi başladı.
Reel ve finansal krizlerin birbirleriyle yakından ilişkili olduğunu ve aynı anda birden fazla krizin yaşanabileceğini ilave edelim. Dahası, bir ülkedeki kamu kesimi krizi (örneğin Yunanistan) diğer ülkede (örneğin
Almanya) bir bankacılık krizine sebep olabiliyor. Bu sadece Avrupa ve bugün için geçerli değil. Benzer durumların en kolay akla geleni 1980'lerin başındaki Brady bonoları ile çözülmeye çalışılan
Latin Amerika finansal krizi.
Dolayısıyla bu karmaşık yumağın daha ne kadar hangi boyutlarını yaşayacağımız belli değil.
İrlanda neden krize girdi?
İrlanda'nın krizi Ukrayna'nın krizine, hatta standartlaşmış
ders kitabı örneklerine tıpatıp uyuyor. Önce, beş-altı yıl ya da daha uzun süren ve iç
mevduat kadar dışarıdan (sendikasyon ve banka borçlanmaları) finanse edilen hesapsız kredi genişlemesi. Bu kredi genişlemesinin büyük ölçüde, konut başta olmak üzere
gayrimenkule akması. Küçük bir ekonomide kredi bolluğunun gayrimenkul fiyatlarını şişirmesi. Bunun sayesinde banka bilançolarının da şişmesi. Günün sonunda, gayrimenkul balonunun patlamasıyla, banka bilançolarının sıfırlanması ve sonuçta da milyonlarca banka mudisinin "Kim ödeyecek benim paramı?" demesi. Hazine'nin kara kara düşünmeye başlaması. Devlet borçlanma risk ve dolayısıyla maliyetlerinin patlaması. Borsanın düşmesi vs.
İrlanda'da yaşanan sürecin kredi kuruluşları açısından özeti yandaki grafikte veriliyor. İrlanda'da kredi kuruluşlarının bilançoları 2003 ile krizin başladığı 2008 arasında iki buçuk katına çıkarak 1,4 trilyon
Euro'ya ulaştı. Bu, kişi başına 360 bin Euro civarında bir bankacılık büyüklüğüne tekabül ediyor. Türkiye'deki seviyenin 40 katından daha fazla...
Bu finansal varlık büyümesinin büyük bölümü yurtdışı kaynaklardan finanse edildi ve ciddi bir bölümü de yurtdışında değerlendirilmiş. Bunlar, Dublin'in bölgesel bir finansal merkez olmasının sonuçları. Aynı zamanda bu kredi genişlemesinin ciddi bir bölümü de konut başta olmak üzere Dublin ve Dublin dışındaki gayrimenkul yatırımlarını finanse etmiş. Sonuçta, diğer grafikte de göreceğiniz gibi İrlanda'da konut fiyatları 1990'lardan itibaren hızla yükselmiş. Dublin'de konut fiyatları 1996 ile 2006 yılları arasında nominal fiyatlarla dört kattan daha fazla artmış. Ardından, ABD'de olduğu gibi finansal krizin başlamasından önce gayrimenkul fiyatları inmeye başlamış.
Mükremin'in İrlanda'dan çıkarttığı dersler
Yılmaz Erdoğan'ın Mükremin'i, yandaki yazıyı okuyunca İrlanda örneğinden şu dersleri çıkarttı:
İstanbul'u finans merkezi haline getirelim ama dünyayla entegre olmadan kaynaklanan getirilerle birlikte risklere de dikkat edelim.
Hesapsız kredi artışı ve sermaye girişi her zaman risklidir. Risk alalım ama hesaplı olanlarını. Yani riskleri iyi 'değerleyelim' ve takip edelim.
Bazı riskler 'gerçekleşirse' kriz olur. Kriz olduktan sonra herkes
tedbir alır. Biz tedbirleri işler iyi giderken alalım. Yoksa çok geç olabilir.
Krizin boyutları ne?
Krizin boyutlarını ve ortaya çıkartabileceği zararı kestirmek çok zor. Yandaki basit şekilde üç ülkenin devlet, banka, şirket ve hanehalkı arasında oluşan borç verme ilişkilerinin bir kısmı oklarla gösteriliyor. Tüm okları koyarsak resim anlaşılmaz hale gelir.
Sermaye hareketlerinin serbest olduğu bir dünyada, Avrupa'da olduğu gibi birbirine entegre finansal piyasalarda borç alan kesimlerden herhangi birisinin önemli oranda borcu ödeyemez hale gelmesi ya da finanse edilen varlıkların fiyatlarının hızla düşerek piyasaların ortadan kalkması, aynı ya da bir başka ülkedeki bankacılık kesimini zor duruma sokabiliyor. Bu da o ülkede banka borçlanması yapmak isteyen kesimleri kredi yokluğuyla karşı karşıya bırakıyor. Borsalarda mali kesim hisselerinin değerleri düşüyor. Bazı ülkelerde bu endeksi toptan etkileyebiliyor.