Geçmiş sezonların sonlanma noktasında (
Olimpiyat Stadı veya Belediye maçları), yeni bir başlangıç yakaladı
Fenerbahçe. Oynadığı futbolu anlatmak gereksiz. Çünkü iyi bir şeyler bulmak çok mümkün değildi. Sadece bireysel performansların saman alevleri içinden birkaç pozisyonu cımbızlayarak, galibiyeti anlatabiliriz.
Alex, tarihe geçip, müzeye emanet ettiği ayakkabıları ile beraber, bu maçın temposunu da raflara kaldırdı. Golü attığında sahanın Stoch ile beraber en kötüsüydü. Geçen haftaların "protestolu" oyuncusu Cristian'ın neredeyse tek başına yaratıp, kovaladığı top, Topuz'un ayağından Alex'e pas oldu. Boş
kale ve akıllı takip, geleneği de bitirdi.
Niang'ın ayakta bile güç durduğunu izliyorduk. Stoperlere teslim olmuş, çabukluğunu veya gücünü kullanamaz hale gelmişti. Gariptir; bu yargıya ilk 15'te vardık. Göbekten kenarlara kaçmaya başladığı anda Aykut hoca da fark etmeliydi. Bir ara "Değiştirin" işareti de yapıyordu. Bu
vücut ve ruh hali içindeyken
penaltı atışına talip olması da anlaşılır gibi değil. Topa vurdu mu, üfledi mi, kimse anlayamadı. Bu bezginliğin takıma virüs gibi bulaşması çok uzun sürmedi. Koşan yerine duran, isteyen yerine arkasını dönen, yardımlaşma yerine de gerekli-gereksiz bireysel zorlamalar yapanlar vardı.
HER DELİĞE YAMA OLDU GÖKAY
Belediye gibi iyi pas organizasyonu kuran, her
rakip defansların arkasına sızmakta güçlük çekmeyen bir takıma karşı alan ve adam kapatmak gibi zorunlulukla da oynamaları gerekiyordu. Genç Gökay'ın sahada yürümeye bile
vakit bulamadan, her saniyesinde koşarak geçirdiği bu 90 dakikada bir çok deliğe yama olduğunu söylememiz yanlış olmaz. Ayağına her top alanın, beklediği yardımı Gökay'dan bulduğunu görmesi çok önemliydi. Çünkü hem futbolcunun kendisine, hem de takımın ona saygı duyması için gerekliydi bu performans. İkinci 45'te takımının "Yürüyen ruhlar" haline geldiğini gördüğü halde, hamle yapmak için 70. dakikaya kadar bekledi Aykut
Kocaman. 10 kişi kalan rakibi bile zorlayamayan bir takımı var. Sadece Kadıköy'de farklı olabilen bu tutuma çare bulmak zorunda. Eğer rakibinin kaçırdıklarını bir kez daha seyre
derse, Gaziantep'te yaşadıklarından kendisi dahil hiç kimsenin bir ders çıkarmadığını anlayacaktır.