Hep yazarım;
Türkiye bizim gibi
toplumsal bilimciler için bulunmaz bir laboratuvar.
Bir Türk toplumsal bilimcinin 40-50 yıl içinde görüp yaşadığı toplumsal değişim ve dönüşümleri görüp yaşayabilmesi için; Batıl bir toplumsal bilimcinin en az birkaç yüzyıl yaşamış olması gerekir...
CHP içinde ne zaman bir
iktidar mücadelesi başlasa; Ecevit'in
İnönü ile giriştiği iktidar mücadelesini anımsarım. Geçtiğimiz yıllarda
Erdal İnönü ile Deniz
Baykal arasında SHP içindeki iktidar mücadelesi bu mücadeleye çok benziyordu. Ecevit; mücadelenin genel
başkanlık için olmadığını dile getirerek oklarının
hedefine Turhan Fevzioğlu ve Kemal Satır'ı alıyordu. Baykal da bir genel başkanlık sorunu olmadığını sürekli dile getiriyordu. Ama her iki liderin de isteği "dümeni ele geçirmekti."
Baykal SHP içinde bunu başaramayınca; yeniden açılan CHP'nin lideri olarak yakın tarihimizdeki yerini yeniden ele geçirmişti. Ecevit ise; İsmet Paşa'ya karşı hiç beklenmeyen bir liderlik mücadelesine girişmiş ve gene hiç beklenmeyen bir biçimde genel başkanlığı kazanmıştı. Genel başkanlık
seçiminin bir gün sonrasında; İsmet Paşa
Kurultay salonunda en önde otururken; yeni genel başkan Ecevit'in salona girdiğini görünce ayağa kalkmış ve önünden geç
erken saygıyla
selamlamıştı. Bu selam elbette Ecevit'in şahsına değil; CHP'nin genel başkanına idi. Hoş bir
ders vermişti İsmet Paşa. Zaten İsmet Paşa gibi olmak kolay olmuyor...
Ecevit'in seçimi sonrasında; Ecevit yandaşlarının "Hoş gelişler ola
Mustafa Kemal Paşa" türküsü eşliğinde
halay çekerken sergiledikleri görüntü beni epey heyecanlandırmıştı. Fakat (aramızdan çok erken ayrılan) rahmetli arkadaşım Av. Raif Ertem "Boşuna sevinme Tokta" demişti. "CHP'nin omurgası partiyi terk edecek..."
Gerçekten 1946 sonrasında; bir bölümünü Demokrat Parti'ye kaptırsa bile cumhuriyetimizi kuran bürokrat kesim yanı sıra; önemli bir güç olan "ticaret erbabı"
küçük üreticilerin geleneksel yapıları ve büyük
toprak sahiplerinin bir bölümü CHP içindeydiler. DP'yi kuran ve iktidara taşıyan güçler apayrıydı. Ve Adalet Partisi bu DP'li güçlere eklenen yeni "katmanlara" dayanıyordu.
Ecevit sonrasında; gerçekten CHP'de ciddi kopmalar yaşandı. Turhan Fevzioğlu, Kemal Satır ve arkadaşları; "
Güven Partisi" adıyla örgütlendiler. Fakat hiçbir başarı sağlayamadılar. "Kolu kanadı kırık" gibi görünen CHP ise toplumdaki "değişim açlığının" yardımıyla birinci parti olarak 1973
Milletvekili Genel Seçimleri'nden çıktığı gibi; 1977'de neredeyse tek başına iktidar oluyordu.
Kemal Kılıçdaroğlu'nun benzer bir gelişmeye
imza atıp atamayacağını yakında göreceğiz. Fakat benim görebildiğim kadarıyla; toplumların tekerlekleri hep "ileriye doğru" dönüyor. İş bu tekerlekleri çevirebilmekte...
Xxxxxxxxxxxxx
Siyasal partiler iktidar olmak amacıyla oluşturulan örgütlerdir. Zaten; siyasal partileri diğer "örgütlerden"
sivil toplum kuruluşları ve demokratik
baskı gruplarından ayıran şey budur. Ve bu nedenle
Deniz Baykal'ın CHP'sinin iktidar olmak istememe gibi bir amacı olduğunu (zaman zaman kuşkulansam bile) sanmıyorum. Ancak toplumumuzda genel kabul gören bir "yanlış algılama" vardır. Bu da; "CHP'nin 60 yıldır iktidar olamadığı" yalanıdır.
Memleketimizde 27
Mayıs sonrasında yapılan ilk seçimlerin "galibi" yoktur. İsmet Paşa'nın CHP'si Millet Meclisi'nde en çok iskemleyi kazanmıştı ama; (yanlış anımsamıyorsam) Ragıp Gümüşpala'nın Adalet Partisi,
Cumhuriyet Senatosu'nda daha çok iskemle kazanmıştı. Ekrem Alican'ın Yeni
Türkiye Partisi; özellikle Doğu vilayetlerimizde epey başarılı olmuşken;
Bölükbaşı da Orta Anadolu'daki geleneksel oyların önemli bir bölümünü toplamıştı.
Ancak yakın tarihimizin o evresine damgasını vuran Adalet Partisi ve o zamanki
genç lideri Süleyman
Demirel olmuştu. Nispi temsil sistemine rağmen tek başına iktidar olmayı başaran
Demirel; 1965 ve 1969 seçim zaferlerinden sonra kolay anlaşılmaz bir parçalanma yaşadı. AP'den kopanların kurdukları DP tam bir başarısızlık oldu ama Türkiye "12
Mart Muhtırası" ortamına girmişti. "60 yıldır iktidar olamıyor" denilen CHP; 1973'te Milli Selamet Partisi'yle birlikte iktidar olduğu gibi; 1977 seçimleri sonrasında (biraz karanlık oyunlar sonrasında) tek başına iktidar oldu. Ancak o yılların dünya konjonktürü içinde iktidarda kalabilmek iktidar olmaktan daha zordu. Nitekim 2.
Milliyetçi Cephe hükümetini frenlemek için kurduğu
azınlık hükümeti sonrasında tekrar iktidardan uzaklaşmıştı.
Ve 24 Ocak 1980 "istikrar önlemleri" gündeme gelince; askerler (herhalde bunu uygulayabilmek için) 12
Eylül darbesini yaptılar. Çok acımasız bir oyun oynanmış ve
12 Eylül sonrasında kurulan hukuki yapıyla; 12 Eylül "kalıcı" hale getirilmişti. Ne kadar acıdır ki; "
seçim barajı", "siyasal partiler yasası" vb. düzenlemeler hâlâ yürürlükte...
Xxxxxxx
1973 ve 1977
Milletvekili Genel Seçimleri'nin "iktidar partisi" CHP; 1980'den günümüze ciddi bir varlık gösteremediyse; bunun nedenini doğru teşhis etmek gerekir. En
özet biçimiyle şöyle söyleyebiliriz ki; "12 Eylül tüm hışmıyla CHP'ye yönelmiş ve CHP'yi hedef almıştır."
Utanmazcasına kendilerini "Atatürkçü" ilan eden sahtekâr "cunta yöneticilerinin"; bir cümleyle kapattıkları siyasal partilerin yerine kurulmak istenen partilerin ve özellikle CHP'nin yerini alacak gibi görünen SODEP'in nasıl engellendiğini anımsamak gerekir.
Bu konuya daha çok döneceğiz gibi görünüyor...