Bir
arkadaşla sohbet ediyorduk. Dedim ki: "Arkadaşlar
arsa, daire aldıkça çoluk çocuğunu haberdar ediyorlar.
Onları sevindirmek istiyorlar. Yaş ilerliyor, mal artıyor... Ahiret yolculuğu başlıyor. Hiç değilse malımdan bir kısmını hayır işlerine vereyim dediği an, kıyametler kopuyor. Çocuklar büyümüş, hepsi
düğün parası,
sermaye vs. istiyor. Hepsinin
arabaya, yazlığa ihtiyacı var. Hepsi konfor içinde yüzmek niyetinde. Kaç kişi hayra hasenata razı olur? Adamcağız da bu yaşta kavgayı gürültüyü göze alamaz. Dolayısıyla kendi malını dilediği yerde kullanamaz. Anlar ki,
esirim..."
Yanımdaki arkadaş dedi ki: "Ağabey, ben senin anlattığın gibiyim. Beş kuruşumu bir yere veremiyorum."
İçimden asrî köleler ibaresi geçti. Pek çok kimse kasada can veren zengine benziyor. Kimisi maddeten kimisi manen ölüyor.
Minyeli Abdullah romanı çıktıktan sonra Mahir İz hocam bana bir
mektup yazıp göndermişti. Mektupta şöyle diyordu: "Minyeli Abdullah hamallığa devam edemez, sosyal seviyesini yükseltmek zorundadır. Apartmanlara karşı çıkılamaz. Parası olan
apartman yapsın,
mobilyalar alsın, bunların zekatını versin."
Hocamın mektubu doktorun attığı neşter gibiydi; acıttı amma
şifa oldu...
Para bir alettir, kullanıldığı yere göre değer alır.
Para kazanıldığı yere ve harcandığı yere göre değer alır. Materyalistlerin putlaştırdığı parayı
Müslümanlar esir alıp İslam'ın emrine sokacak...
Aile çerçevesi içinde kalmak... Ev, mobilya, araba, yazlık, arsa, servet... Komünistler, din düşmanları, masonlar, dünya çapında
aile olmaya çalışırken, Müslümanlar çoluk çocuğun arasında kayboluyor... Misafirlik denilen evcilik oyunlarını da
hizmet sanıyorlar. Halbuki "kimin himmeti milleti ise, o tek başına bir millettir."
Ziyafetler ziyareti öldürdü. Bir arkadaşı ziyarete gideceğiz, düşünüyoruz, ziyaretimiz öğleye akşama denk gelmesin. Çünkü yemek zamanı gidersek, arkadaş kalkıp pirzola,
tatlı, yoğurt alacak ki bize yedirsin. Şahane bir sofra hazırlıyorlar, yiyoruz içiyoruz, kalkıp eve dönüyoruz. Biz gidince, evin hanımı bulaşıkları yıkıyor, evi derleyip topluyor. Kocasına diyor ki: "Bir daha kimseyi çağırma!" Kocası da diyor ki: "Bu hizmettir, böyle devam edecek!" O da, "Devam etmez!" diyor, başlıyorlar inatlaşmaya... Sonra da dargınlık.
Müslüman aile İslam'ın derdini kendine dert edinirse dünya çapında aile olur. Bir insan ulvi dertleri kendine dert edinmiyorsa, süfli dertler kendisine müptela olacaktır!.. En büyük meselemiz, imanımızı kurtarmaktır...
Bediüzzaman Hazretleri, "Karşımda bir
yangın var, içinde evladım yanıyor." derken, Müslümanların evinde kaybolması anormalliktir.
"Ne baş yedi, ne kan içti bu meydan...
Bu meydan âşıktan canını ister...." (
Necip Fazıl)