Osman Baydemir'in "Silahlı mücadele miadını doldurmuştur" sözleri
Öcalan'dan sert tepki gördü.
Ne söylediği tam bir netliğe kavuşmasa da Öcalan'ın Baydemir'e ateş püskürdüğü belli.
Hem BDP'ye balans ayarı hem dağ kadrosunu küstürmeme hamlesi.
Kürt sorununda
silahla
siyasetin kapıştığı an.
KCK'nın BDP'nin siyasi iradesine
tecavüz edercesine abandığı an.
BDP, KCK ile demokratik siyaset arasında bocalıyor.
Devlet, demokratik standartları yükselttikçe, Kürt kimliğini tanıdıkça bu bocalama ve ikilik artacak.
Demokratikleşmenin tam yol almasıyla Kürtçü siyasetle
terör ayrışacak.
Öcalan'ın tehditlerini duyunca 7 yıl öncesine gittim.
Sene 2003.
Siirt E Tipi Terör
Cezaevi.
O gün
PKK koğuşlarından birindeyim ve her zamanki gibi onlarla yalnızdım.
Savcı olarak sorunlarını dinledikten ve gerekli notları aldıktan sonra çoğu zaman olduğu gibi hasbıhal etmek istediler.
Sosyalist bir jargonla cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren uğradıkları ezilmişlik, zulüm ve baskılardan söz ediyorlardı.
İçlerinde az da olsa oruç tutanlar ve namaz kılanlar vardı. Hatta birisi o sırada izin isteyip namaz kılmak için yukarı çıkmıştı.
Dedim ki:
- Sizdeki sosyalist düşünce orijinal sosyalist modele uymuyor. İçinizdeki bu
ibadet edenler... Sosyalist modelde din, ahlak gibi moral değerler üst yapı kurumu ve burjuva hastalığı sayılmaz mı?
Muhatap aldığım iki kişi, cezaevindeki PKK grubunun en entelektüel kişileriydi. Onlardan başka da muhatap alınabilecek seviyede başka
militan yoktu. Bu iki kişi PKK'nın 'tabur komutanı' seviyesindeki şeflerindendi.
Kendinden emin bir şekilde:
- Normal bir sosyalizm olmadığı doğru. Bize özgü, önderliğimizin formüle ettiği demokratik bir sosyalizm bu. Biz ibadet eden arkadaşlara karışmıyoruz. Zamanla sosyalist düşüncenin bilincine erecekler. Ve o zaman ibadet ve din gibi olguların gereksizliğini anlayıp kendiliğinden bırakacaklar! dedi.
Devam ettim:
- Aynı vatanın evlatları olarak derdinizi demokratik yollardan ifade etmeyi neden hiç düşünmediniz ki? Silah çözüm oldu mu?
- Aynı vatanın evlatları mı? Bize ve halkımıza aynı ülkenin evlatları gibi davranılmadı. Cumhuriyetten bu yana halkımız ezildi ve dışlandı.
İstiklal mahkemesi halkımızdan pek çok kişiyi keyfi olarak astı. TC. bize hep kan getirdi.
Derken araya girdim.
- Bir dakika! Doğuda İstiklal mahkemesi marifetiyle asılanlar genellikle mütedeyyin kişilerdi. Bunları sahiplenmek PKK ideolojisiyle nasıl bağdaşıyor?
- Fark etmez. Hepsi bizim halkımız. Kürt kimliği tanınmalı. Türklük dayatılıyor. Dilimiz ve kültürümüz kabul edilmeli. Bugün geldiğimiz noktada TC. bazı adımlar attı. İlk sıralarda
bağımsızlık istesek de şimdiki noktada biz ayrı bir Kürt devleti istemiyoruz. Bazen silahlı mücadele değil de demokratik yolları en başta neden denemediğimizi düşünüyorum doğrusu.
Diğeri hiddetle sözünü kesti ve ona hitaben:
- Silahlı mücadele olmasaydı bugünkü sosyal kazanımlarımıza ulaşamazdık yanlış düşünüyorsun! dedi.
İlki sakince devam etti:
"Denemeliydik... Biz Kürt'üz ama Türk vatandaşlığını ve kimliğini bir üst kimlik olarak kabul ediyoruz. Türkler'le aynı gemide olduğumuzu biliyoruz. Belki inanmazsın savcı bey ama
Türkiye ile başka bir devlet savaşsa biz Türkiye'nin yanında oluruz. Aynı gemideyiz ve bu gemi batarsa biz de batarız. Bunu biliyoruz...
DEHAP (BDP, o zaman DEHAP'tı) bizi tam olarak temsil edemiyor. Yetersiz kalıyor. Ama siyasi olarak onlar var... Bize rağmen bir şey yapamazlar. İstediğimiz adımlar tam olarak atılmazsa 2004'ten itibaren strateji değiştireceğiz. Artık büyük kentlerde çok ciddi ve özel eylemler düzenleyeceğiz. Bunlar şimdikilerden çok farklı olacak" dedi.
Hâlâ kulaklarımdadır.
Biliriz ki, müebbet almış bir hükümlünün konuşmalarında makyaj bulunmaz.
PKK militanının 7 sene önceki 'silahlı mücadele' ikazını bugün Öcalan, Baydemir'e yapıyor.
PKK, çözümün kıyısında veya arkasında değil her yerinde bulunmak istiyor.