Kılıçdaroğlu,
CHP'yi Doğu-Güney
doğu'ya açmak istiyor ve bu açılışa "3. Yol" gibi, bu tür alternatif çıkışlarda sık başvurulan yeni bir isimlendirme yapıyor.
"3. Yol"a, "Din ve etnisite ağırlıklı politikalar"a yönelttiği eleştirilerden sonra geliyor.
Ona göre
AK Parti "din", BDP "etnisite" ağırlıklı politikalarla yaklaştılar. O bu yaklaşımları sağlıklı bulmuyor.
3. Yol'un çerçevesini, partinin Doğu ve
Güneydoğu Anadolu Komisyonu Başkanı olan
Umut Oran çiziyor:
Oran, sorunun çözümünün üçayaklı bir anlayıştan geçtiğini belirtiyor:
"Birincisi; eğitimi, sağlığı, güvenliği, adaleti, eşit yurttaşlara tam olarak verebilme. Diğeri sürdürülebilir
ekonomik kalkınma, iş, aş, sosyal barış. Üçüncüsü de güvenlik."
Oran sonra kimlik sorununa "yok sayılamayacak" ama "masaya sadece onun konmasıyla çözüme gidilemeyecek" bir konu olarak bakıyor:
"
Kimlik sorunu tabii önemli. Artık onu yok sayamazsınız. Bu üçünde asgari müşterekleri bularak, anlaştığımız konularda hemen adım atıp, diğerlerini yine müzakereye devam ederek süreci sürdürmek lazım. Sadece kimlik olarak masaya koyarsanız bu sorunu çözmekte zorlanıyorsunuz."
Oran'ın sözlerinde, "Din unsuru"nun neye tekabül edip neye etmediğine dair bir açıklama göremiyorsunuz.
Şu yukarıda verdiğimiz çerçeveye bakıldığında "3. Yol" adına ortaya ne çıkmış oluyor?
Sosyal ve ekonomik politikalar ile güvenlik meselesi çıkmış oluyor.
"3. Yol" şık bir tanımlama olmakla birlikte,
bölgede bir karşılık bulması ihtimali üzerinde söylenecek şeyler var. Dört önemli mesele şu:
Bir: AK Parti'nin bölge ile ilişkisinde,
evet, dini alakalar önemli bir yer tutuyor. Ama bölgede AK Parti demek sadece, dini alakalar mı demek, sorusu sorulmazsa, hadise doğru tanımlanmış olmaz. Bu sorunun cevabına baktığınızda da, AK Parti'nin bölgede, dini alakalar yanında, etnik aidiyete saygı, kurulu düzenin politikalarına yönelik
itiraz ve sosyo-ekonomik hizmetlerle var olduğu gerçeği bulunuyor. AK Parti'nin, etnik
siyaset yapan BDP'yi bile sollamasında, bölge insanı ile belki BDP'den bile daha çok buluşuyor olmasının etkisi görülmezse, bölgedeki siyasi zemin doğru okunmuş olmaz.
İki: Öte yandan CHP'nin BDP tarafından odaklanılan etnik aidiyet meselesini de dikkate alıyor gibi görünmesine rağmen, bir manevra ile kenara ittiği izlenimi söz konusu olabilir. Şu anda bölge insanında etnik aidiyet bilincinin,
ihmal edilmeyecek bir dirilik kazandığı açıktır.
Üç: İttifak tartışmalarının toz
bulutu içinde, BDP eş başkanı Selahattin Demirtaş'ın CHP ile
işbirliği noktasında öne sürdüğü şartlar, çok dikkat çekmese de ilginçti:
Demirtaş, CHP'nin geçmişinde,
Kürtler'i, Aleviler'i ve inançlı insanları rencide eden uygulamalar bulunduğunu, CHP'nin öncelikle bu insanlardan özür dilemesi ve bu politikalardan arınması gerektiğini söylüyordu ki bu mesele AK Parti'nin bölge insanı ile duygusal buluşmasında önemli bir etken olan "kurulu düzenin politikalarına itiraz" dediğim şeyin ta kendisi idi.
Soru şu:
-CHP, statükonun bölge insanına yaşattığı acılar üzerindeki CHP mühründen dolayı özür dileyecek mi? 3. Yol içinde bu var mı?
Dört: CHP, bölge ile ilişkide din konusunu da bir kalemde dışlayabileceği görüntüsü sergiliyor. Bu, kendi dünyalarında "
Türkiye ve
İslam" üzerinde yeterince düşünmemiş olmanın bir ürünü olabilir. Ama eğer ortada gittikçe daha büyük önem kazanan "entegrasyon" sorunu varsa, Türkiye'deki Türk-Kürt kaynaşmaşlığının temelinde "İslam unsuru"nu gözardı etmek, büyük bir ihmal ya da aymazlıktır.
Ben, bölgedeki
Tayyip Erdoğan sempatisinin, "İslam aidiyeti,
sistem tarafından ezilmişlik ve fakir-fukara dostluğu" olduğunu yazdım hep. Vulgarize edilmiş bu ifadeleri, sistemik dile döktüğünüzde, ortaya, AK Parti'nin bölgede elde ettiği karşılığın, sosyo-kültürel-ekonomik izahı çıkar.
Bu noktadan bakıldığında 3. Yol teorisi bana, bölge gerçeğini dikkate almadan, hatta bazı temel gerçeklikleri gözardı ederek üretilmiş bir hoşluk olarak görülüyor. Evet, hoşluk ama içi boş bir hoşluk.
Hani ne derler: Sizin gittiğiniz yoldan biz geliyoruz.
Fırça: CHP'de yeni patronluk
CNN Türk'te canlı olarak yayınlanan "Tarafsız Bölge" programında, Kılıçdaroğlu'nun Genel Başkan Yardımcısı nam-ı diğer "CHP'nin Yeni İkinci Adamı"
Gürsel Tekin, görüşlerini beğenmediği Parti Meclisi üyesi Korkmaz Karaca'yı fırçalıyor. Şu sözler Tekin'e ait: "Parti Meclisi üyesi olan bir arkadaşımızın böyle bir tartışmanın içine girmesi ayıptır. Böyle zeminlerde CHP'nin tartışılmayacağını bilmelisin." Karaca'nın dramatik cevabı şu oluyor: "Bu tepkiyi 10. Yıl Marşı kalksın diyen birisine neden göstermediniz? Ben üvey evlat mıyım?"
Bu görüntünün yorumu, CHP'de yeni bir patronluğun oluştuğu ve bu patronluğun, işi canlı yayında PM üyesini fırçalamaya kadar götürdüğü gerçeğidir.
Ne denir, millete, memlekete ve CHP'ye hayırlı olsun!