Hint asıllı
İngiliz yazar Naipaul'un "
Avrupa Yazarlar Parlamentosu"nda açış konuşmasını yapmak üzere İstanbul'a davet edilmesi büyük
tartışmalara yol açtı.
Dostumuz
Hilmi Yavuz, haklı olarak
İslam dinine ve Müslümanlara ağır
hakaretler yağdıran bu sömürge aydınını davet edenleri eleştirdi ve toplantıya katılacakların bunu içlerine nasıl sindireceklerini sordu. Bunun üzerine
Beşir Ayvazoğlu, Cihan
Aktaş ve birkaç duyarlı yazar toplantıdan çekildiklerini açıkladı. Fakat davet edenler "Bunda ne var, adam gelsin dinleyelim, çoğulculuk bunu gerektirir." deyip olayın vahametini küçültmeye çalıştılar. Önceki
akşam da Naipaul'un tepkiler üzerine İstanbul'a gelmekten vazgeçtiği öğrenildi.
Mademki davet edenler dine saygılı muhafazakâr zatlardır. Bu tür benzer olayların tekrar yaşanmaması için genel kaideyi hatırlatalım, Kur'an'da ele alındığı şekliyle meseleyi tahlil edelim:
Müslümanlar zayıf oldukları Mekke'deyken, istemedikleri halde müşriklerin sohbetlerine katılır, bu arada Kur'an ve Hz. Peygamber (sas) hakkında yapılan alaycı konuşmalara
kulak misafiri olurlardı. Bu sohbetlere müdahale etme imkânları yoktu, içleri acıyarak da olsa dinlemek zorunda kalırlardı. Medine'ye geldiklerinde de, onlardan bir bölümü, özellikle inancı henüz tam yerine oturmamış olup bazan kuşkuya düşenler bu sefer
Yahudi hahamlar, münafıklar veya müşrik Araplarla sohbetlerinde benzer alaycı konuşmaları dinlerlerdi. Durum farklılaştığından -çünkü artık Müslümanlar güç ve kuvvet sahibi olmuştu-, artık onlarla oturmak zorunda değildiler. İşte buna işaret etmek üzere şu
ayet indi: "O, size Kitap'ta: 'Allah'ın âyetlerinin inkâr edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğinizde, onlar bir başka söze dalıp geçinceye kadar, onlarla oturmayın, yoksa siz de onlar gibi olursunuz.' diye indirdi." (4/Nisa, 140; ayrıca bkz. 5/Maide, 57-58; 6/En'am, 68.)
Kur'an-ı Kerim, İslam'ın kutsallarının alay konusu olduğu sohbetlere katılmayı yasaklamakta, bu sohbetlere
tanık olanların hemen toplantıyı terk etmelerini emretmektedir. Yasaklanan, gayrimüslimlerle sohbet, fikri
alışveriş, seviyeli ve
zihin açıcı tartışma (dünya barışına, insanların huzur ve refahına zemin hazırlayacak müzakere ve muarefe) veya faydalı beşeri ilişki değil, İslam'ın kutsallarının, (mesela Allah'ın birliği, Kur'an, Hz, Peygamber'in şahsiyeti, sahabeler, İslam'ın hükümleri, inançları vb. konuların) alay konusu olmasıdır. Bunun "hoşgörü"yle veya "düşünce ve
ifade özgürlüğü"yle ilgisi yoktur. Belli bir edeb dairesi içinde her düşünce dile getirilebilir, tartışılır. Ama alay, hakaret/tahkir,
küçük düşürme başka bir şeydir.
Müslümanlar eğer bu meclislerde sohbetin yönünü ve konusunu değiştirmeyecek konumda iseler, toplantıyı terk etmeleri gerekir. Ayet, böyle yapmayacak olurlarsa, kulaklarının bunlara alışacağını, kalplerinin nasır tutacağını ve bunun sonunda Müslümanların da onlara benzeyeceğini söyler.
Maide, 57-58. ayetlerde "Yahudi ve Hıristiyanlardan İslam dinini alay ve eğlence konusu yapanların ve açıktan zaten inkârcı oldukları bilinenlerin dost edinilmemesi" belirtilir. Bu tutarlı ve gerekli bir uyarıdır. Zira eğer farklı dinler veya insan toplulukları arasında bir arada yaşama iradesi belirecekse, grupların birbirlerinin din ve inançlarına saygılı olması gerekir. Bunun anahtar terimi "ihtiram"dır. Karşılıklı ihtiram varsa, dinî gruplar birbirlerinin din ve inançlarına, ibadetlerine, kutsallarına, hak ve hukuklarına saygı gösterir; onların can, mal, namus ve nesil emniyetlerini tehdit edecek tutum ve davranışlardan, dinin koruduğu hüküm ve kurallara
tecavüz etmekten kaçınmaya özen gösterirler. Müslümanlar öncelikle bu hassasiyete sahiptirler. Başkalarından da aynı hassasiyeti beklemektedirler. Dinlerini ciddiye almayanlarla dostluk ilişkisi kurulmaz; aksi halde Allah'tan korkup sakınılmamış olurlar, bu da takvaya aykırıdır.
Buna göre, eğer gelseydi Naipaul'u dinleyip dinlememe konusunda karar verebilmemiz için, "bir başka söze geçip geçmediğine", yani İslam ve Müslümanlarla ilgili görüşlerini değiştirip değiştirmediğine bakmamız lazımdı. Ancak benim bildiğim, Naipaul eski Naipaul'dur. Davet edenler de, daveti savunanlar da hepimizi fazlasıyla rencide etmiştir.