Kalıcı bir barış için önce
Kürtleri çok iyi tanımamız gerekli. Gelin önce şu gerçeği kabullenelim: Yalnızca, “bizim Kürt kardeşlerimizle sorunumuz yok, ayrımız gayrımız yok. Biz biriz.
PKK, dış güç ve kışkırtmaların ürünüdür” resmi ideolojinin dayattığı bu söylemler, bir kez daha Kürt gerçeğini pas geçtiğimiz, sorunu görmezden geldiğimiz şeklinde algılanabilir. Çünkü
Kürt sorunu tek başına PKK’nin ortaya çıkardığı ya da
icat ettiği bir olgu değil. Tersine PKK, yıllardır görmezden gelinen ya da yanlış militer ve polisiye tedbirler sonucunda, hatalı teşhis ve çarpık
tedavi yöntemleri ile gittikçe kangrenleşip, içinden çıkılmaz bir hal alan Kürt sorununun bir ürünüdür…
Kanımızca Kürt sorununu çözmemizin ilk adımı da, öncelikle
Kürtleri tanıyıp anlamamızdan başlar. Öncelikle de şu meşhur “biz biriz” sözünden vazgeçerek işe başlamamızda yarar var. Çünkü bu söz,
egemen kültür tarafından, hiç de öyle “eşitiz, ayrımız gayrımız yok” gerçeğini ifade etme anlamında kullanılmamakta. Adamın önce dilini, sonra da kültürünü yasaklayacaksın, ikinci
sınıf vatandaş muamelesi yapacaksın. Daha sonra da “biz biriz” diyeceksin. Bunun anlamı; “sen yoksun, senin kimliğini tanımıyorum” demekten başka bir şey değil ki!.. Ya da en hafif anlatımla; “hadi yine iyisin, seni Kürt olmaktan da kurtardım” ironik yalanının dayatılmasına devam edilmesi durumudur bu…
Bunun en samimi ve en ön yargısız söylem tarzı; “biz eşitiz” olmalıdır. “Bin yıldır Anadolu’da birlikte yaşıyor olsak da, sen farklı milliyetten, ırktan, kültürden olan, farklı bir dili konuşan birisisin. Ve seni bütün farlılıklarınla görüyor ve öylece benimsiyorum. Seni sevmem için ille de benim gibi olmana gerek yok” denilmesi, öncelikle uzlaşmanın kurucu unsuru olarak gerekli. Ancak bundan sonra, ortak yönlerimizi sayabilir, sorunun çözümüne ilişkin önerilerinizi dile getirebilir ve neden ayrılamayacağımızı anlatabiliriz.
Tabi bu arada, AKP hükümeti ve
Başbakan Erdoğan, ülkemizde yalnızca Kürtler için değil, herkesimin sorunu olan kendini özgürce ifade edebilme hakkını da tam anlamıyla evrensel değerler statüsünde güvence altına aldığını göstermeli. Bir diğer anlatımla; herkes fikrini,
kanuni ya da herhangi bir
toplum baskısı görmeyeceğinden emin olarak açıklayabilmeli. Ancak böylesi bir ortamda, Kürtler ayrılmak dahil her görüşünü rahatlıkla masaya koyabilirler ki; koymalarından da çekinmemek / korkmamak / endişelenmemek lazım…
Sanırım bu nokta, tam da zurnanın ‘zırt’ dediği en hassas kısım. Çünkü “ayrılmak” sözcüğü bizim için başlı başına bir paranoya konusu. “Demek ayrılıkçısınız ha!”, “o zaman bölücü ve
hainsiniz” gibi yakıştırmaları yapıştırmak o kadar kolay ki, işte bu ‘zırt’ denilen nokta da…
Hayır, hayır, kimse hain filan değil. Bu vatan kimsenin ve kurumun babasının şahsi mülkü de değil.
Vatanseverlik de sismografla ölçülüp, rihter ölçeği ile ifade edilen bir olgu asla olmadı, ne Kürt ya da Türk yurttaşlarımız için, ne de güvenlikten sorumlu üniformalı kurumlar için. O zaman, elimizde somut delilerimiz olmadıkça, hiç kimsenin bir başkasına “vatan haini” demeye hiç ama hiç hakkı yok. İsterseniz burada, ironik bir söylem içinde; ‘ben vatan hainiyim’ şiirini de mırıldanabilirsiniz Nazım Hikmet’in…
Belki ben de; “anlaşılamayan bir dili konuşan, bilinmeyen bir zümre”, “kendini Kürt sanan Türkler” ya da daha alışkın olduğumuz bir söylem tarzı ile “
kart-kurt seslerinden türemiş bir
halk” dersem Kürtler için, ülkenin geleceğine, devletin bekasına ve milletin, devletin bölünmez bütünlüğüne daha büyük bir hizmette bulunmuş mu olacağım? O halde bu yıllardır denenen ve bizi birleştirmeye değil, alabildiğine ayrıştırmaya götüren bu yöntemlerin hiç birisinin de sağlıklı işlemediğini yadsınamaz bir gerçek olarak görmemiz gerekli değil mi? Geçmişte bu sözleri çokça söyleyenler de, asla sorunun çözümüne herhangi bir katkıda da bulun(a)madılar.
Ayrıca benim bilimsel okumalarım ve alan çalışmalarım sonucu elde ettiğim verilere göre, Kürtlerin çok büyük bir çoğunluğu da asla ama asla bölücü değiller. İsterseniz daha da ileriye giderek şunu da söyleyeyim; Eğer PKK ve BDP’lilerden, kendi bireysel görüşlerini bildirenlerin isimlerini saklı kalmak şartıyla; “Yasaksız, tam demokratik bir Türkiye’de mi yaşamak istersiniz, yoksa
Öcalan’lı bir Kürdistan’da mı?” diye kendilerine sorulsa, inanın bu sorunun ikinci şıkkını seçenler sadece 45-55 yaş arasındaki profesyonel
terörist olan ve terörden başka hayatları boyunca hiçbir halt yapmamış olan 10-15 Apocu’dan başka hiç kimse olmayacaktır.
Evet, Kürtler bizden yalnızca “ayrıl(a)mazlar” demiyorum, üstüne basa basa
İlker Başbuğ’un üslubuyla “ay-rı-la-maz-lar” da diyorum... Bunun sosyal, kültürel, dini, tarihi, konjonktürel ve benim çok önemsediğim
ekonomik nedenleri var. Son olarak, Kürtler hakkında Öcalan’ın; “düşmüş bir halk, ben adam ettim bunları” şeklindeki aşağılayıcı sözlerine de sakın inanmayın derim. Biz zaman zaman köşemizde yazsak da, siz de ayrıca biraz Kürt tarihi okuyun. O zaman, ne siz onlara haksızlık yapmayacak, ne de Öcalan gibi densiz konuşmalar yaparak Kürtleri aşağılayan başkalarının da terbiyesizlik yapmasına izin vermeyeceksiniz…
Anadolu’da bir Kürt gerçeği vardır ve bundan sonra da hep var olacaktır. Bu böyle biline!..