Türk toplumu
yardımseverdir.
Kendi sıkıntısı olsa bile
yardıma muhtaç birisi varsa mutlaka el uzatır. Hatta sıkıntının illaki yakın çevresinde olması gerekmez.
Dünyanın en ücra köşelerine bile koşar.
En yakın örneğini bayramda gördük, yaşadık. Binlerce yardım gönüllüsü Güneydoğu'nun ücra köşelerinden
Afrika içlerine, Asya'nın uzak bölgelerine yardım götürdü.
Yani
bağış yapmak ve darda olana yardım etmek bizim genlerimizde var.
Fakat dün
gazetelere yansıyan bir bağış ve yardım toplama hikâyesi vardı ki üzerinde ayrıca durmak şart oldu.
Aslında konu yeni değil.
Bir önceki
Genelkurmay Başkanı
İlker Başbuğ, görevi devretmeden önce verdiği (ve bu yönüyle de tarihe geçtiği) saatler boyu süren röportajlarından birinde '
sanık TSK personeli için yardımlaşma vakfı kuracaklarını' söylemişti.
O zaman
gündemde daha sıcak konular olduğu için çok tartışılmadı. Hatta bu sözlerin son dönemde birçok askerin tutuklanmasına neden olan operasyonlar sebebiyle 'duygusal bir tepki' olduğu düşünülmüştü.
Fakat dün ortaya çıkan belgeler gösterdi ki o sözler duygusal bir tepki değil kurumsal bir kararmış.
Kaçıranlar için özetleyelim:
Türk Silahlı Kuvvetleri,
Ergenekon sanıkları başta olmak üzere muhtelif
davalardan
tutuklu ya da hükümlü personeli için yardım sandığı kurdu.
Üstelik emirle.
Yayınlanan emirde 'Gönüllük esastır' dense de 'Her TSK mensubu sandığa üye sayılır' denilerek mecburiyette kayda geçildi.
Gizli emirle tüm personele konunun öneminin anlatılması isteniyor. Herkesten 1 lira bağış(!) talep ediliyor.
TSK'nın 270 bin
maaş ödenen personeli olduğu gerçeğini göz önüne alırsak ayda 270 bin yılda ise 3 milyon liranın üzerinde bir meblağ demektir.
Fakat burada asıl gündem toplanan paranın miktarı değil. Zihniyetin sorgulanması gerekli.
Çünkü emirde açıkça görüldüğü üzere TSK, operasyonları ve medyada son dönemde çıkan bazı haberleri 'asimetrik
psikolojik harekât' olarak görüyor.
Yeni kurulan TSK Hukuki Yardım Sandığı, TSK personelinin adının karıştığı skandallarla ilgili haber yapan gazete ve gazetecileri de takip edip dava açma yetkisine sahip kılındı.
Bunun anlamı şu,
Heron Skandalı'nı yazarsanız skandala adı karışanlar değil haberi yapan gazeteler, gazeteciler yargılanacak.
Gelinen noktada 'kitabın ortası'ndan konuşursak...
Böyle bir hareketi kimseye 'mesleki ve sınıfsal
dayanışma' olarak kabul ettiremezsiniz.
Çünkü gerek Ergenekon gerekse de
Fuhuş Çetesi gibi soruşturmalarda tutuklananlar TSK mensubu olduğu için ya da
terörle mücadele ettikleri için cezaevinde değiller.
Haklarında vahim iddialar var. Özellikle son Fuhuş Çetesi operasyonunda olduğu gibi
ülke güvenliğini bile tehdit edecek skandallar serisi mevcut.
Doğrudur, karar kesinleşmeden kimse suçlu ilan edilemez. Ama suçsuz da ilan edilemez.
Eğer
komuta kademesi olarak içinizdeki
çürük elmaları ayıklamaz, ayıklanmasına yardımcı olmaz üstüne de illegal işlere karışanlara 'kurumsal bir sahip çıkma' görüntüsü verirseniz toplumdaki algılaması çok farklı olacaktır.
270 bin kişiden bağış toplamak için yardım sandığı kuracağınıza 'Hukuksuz hiçbir adım atılmayacaktır' şeklinde bir emir yayınlasanız daha kolay olur.
Suça bulaşanları anında alıp kenara koysanız böyle bir yardım seferberliğine de ihtiyacınız kalmaz.
Yapılması gereken basit.
Komuta kademesinin tutuklu sanıklarla yardımlaşma vakfı kurmak yerine TSK'yı tartışmaların odağından çıkarması gerekir.
Onun yöntemi de basit.
Amerika'yı yeniden keşfe de gerek yok. Kanunların suç saydığı şeyleri yapmaz, hasbelkader yapanları da korumaz, çürük elmaları ayıklarsanız kimse size yan gözle bakamaz.
Bunca olumsuz örneğe rağmen hâlâ "Ergenekon fasa fiso, hiçbir personelimiz bu işlerin içinde olmaz, Fuhuş Çetesi'nin sattığı çok
gizli belgeler önemsiz, Heron Skandalı yok, bütün istihbarata rağmen karakolların
baskın yemesi de izah edilebilir" diyorsanız muhtemelen toplayacağınız bağış miktarı yetmeyecektir.
Çünkü toplumsal dinamikler,
özgürlük-değişim talepleri çok güçlü.
Artık hiçbir şeyin üzerini örtmek mümkün değil.