Kocaman kocaman hamasi laflar söylemiyor ‘Kimse Yok mu Derneği.’ Ya ne mi yapıyor? Laf üretmektense iş yapıyor ve somut örneklem gösteriyor. Aynı Türk dünyası ile bütünleşme ve et-tırnak gibi olmak yolunda, Türk iş adamlarının
yurt dışında açtığı sayısı binlere varan kolejlerde olduğu gibi… İş yapmak, laf ile caka satmaya
tercih edilen bir hareket ve aksiyon ile yaşanılıyor ve söylenilenler de somut olarak gösteriliyor.
Türkçe Olimpiyatları her ne ise, seyreden herkesi duygulandıran ve gözlerini yaşartan, sorumluluk duygusunu insana bir kere daha yükleyen / hatırlatan,
Kurban Bayramı dolayısıyla
batı Anadolu’daki iş adamlarının ‘Kimse Yok mu Derneği’ aracılığı ile yaptıkları,
doğudaki
Kürtlerimizin
yardımına koşma çalışmaları da, aynı ortak aklın bir ürünü / bir gurur tablosu olsa gerek…
Bayramda gönül köprüleri kurmak amacıyla yüzlerce batılı
işadamı,
Mardin'in
Kızıltepe ilçesine bağlı Alemdar köyünde bir araya geldi. Bu insanlar, Kurban bayramı nedeniyle batıdan doğuya koşan, Kürt dostlarına yardım eli uzatan, Kurban yardımlarını dağıtmak için kapı kapı dolaşan gönüllülerden başkası değildi.
Bölgenin kanaat önderlerinden Molla Bedirhan, "Cümleden hoş geldiniz sefalar getirdiniz, huzur getirdiniz. Buraya vasıl olmanız bizim için bir saadettir, Cenab-ı
Allah sizleri ve bütün
Müslüman kardeşlerimizi muvaffak etsin. Bütün
İslam aleminin istediği ve iyi bildiği bütün işlerde muvaffak olmalarını temenni ediyoruz. Buraya kadar geldiniz, zahmet çektiniz, bu kardeşliğin sembolüdür. İnşallah bütün Müslüman kardeşlerimiz birbirlerini sevip sayacak ve aralarındaki bu husumet gün be gün zail olacaktır. Gelişiniz kardeşlik içindir. Buradaki ve başka yerlerdeki Müslümanlar bunları örnek alsınlar ve harekete geçsinler. Bu,
Fethullah Gülen Hocaefendi'nin tavsiyesi ve siz de onu yerine getiriyorsunuz. Cenab-ı Hak sizleri muvaffak etsin" derken haddizatında işin önemine
parmak basıyordu.
Bölgenin kanaat önderlerinden Şerif Karahan da; "Doğuda ve batıda yaşayan
halkların kendi arasında hiçbir problemi yok, biz Müslüman kardeşleriyiz. Bu geliş gidişlerinizle batıdaki insanların korkusunu, doğudaki insanların ümitsizliğini ve yalnızlığını bertaraf edecektir" anlatımında bulunmaktadır. Kürt kanaat önderlerden Faruk
Cengiz de; "Bu gelmelerin gitmelerin devam etmesini istiyoruz. Doğu batı ayrımı bu şekilde düzelir. Bizler Müslüman kardeşleriz. Misafirleri karşılamaktan şeref duyuyoruz" değerlendirmesini yaptı.
Şimdi de bölgeye giden bizim Anadolu kokan insanlarımızdan bir insan olan
Nevzat Kantar’ın yaşadıklarını benimle e-
mail atarak paylaştı. Ben de onun anlatımlarını bir örneklem olması bağlamında sizlerle paylaşmak istiyorum; ‘…
Gebze ekibi olarak bu yıl biz de Mardin-Dargeçit’e gittik. Uçakla Diyarbakır’a indik ve sağ olsunlar Dargeçit’te kurulu bir üniversiteye
hazırlık dershanesinde görevli olan bir öğretmen arkadaşımız bizi karşıladı. Bizi havaalanından aldı ve 3 saatlik bir yolculuktan sonra gecenin çok ilerlemiş bir saatinde Dargeçit’e geldik. Biz 10 kişiydik. Bizi dershane öğretmenleri ile beraber Dargeçit esnafından birçok vatandaşımız da ilerleyen bu saate rağmen karşıladılar.
Sonra bizi 2’şer 3’erli gruplar halinde oradaki Kürt dostlarımız kendi evlerinde
misafir ettiler. Doğu-Batı kaynaşması adına Dargeçit’te ki görevli öğretmen arkadaşlarımız çok güzel bir organizasyon yaptılar. Bizi özellikle kendi evlerinde misafir etmediler ve Dargeçit’li kardeşlerimizin evlerine bizi paylaştırdılar. Benim ve iki arkadaşımın misafir olduğumuz ev, orada berberlik yapan bir esnafın eviydi. Eve vardığımızda, gösterişli olmayan sade bir sofra hazırdı. Tandır ekmeği, ev yapımı
peynir,
kurban eti ve
turşu. Bunlar ayrıntı tabii ama fikir oluşsun diye özellikle yazıyorum.
Gece geç saatlere kadar sohbet ettik. Biz sorduk onlar
cevapladı. Bir kere, Dargeçit’te
akaryakıt istasyonu yok. Daha yeni başlamış bir benzinlik inşaatı var. 40 km ötedeki Midyat’a gidip benzin-mazot ihtiyacını karşılıyorlar. İlçenin tek bankası daha 8 ay önce açılmış. Dargeçit’e giden düzgün bir yol yok. Onun da çalışmaları daha yeni başlamış. Eski yol ise ancak tek arabanın geçebileceği genişlikte. Bu yönüyle “Dargeçiş” ismi yakıştırılabilir.
Evinde misafir olduğumuz Reşit Abinin anlattıklarına göre, son 4-5 yıldır ilçede ve bölgede çok büyük değişiklikler ve olumlu gelişmeler var. Terör bir hayli azalmış. Devletin kucaklayıcılığı ve şefkati devam ederse, ceberut devletin üniformalı yüzünde de gelişmeler olursa güzellikler daha da artarak devam edecek gibi.
Bir diğer Kürt dostumuz da özel timden yediği sopaları anlattı. Bir soru sordum kafamı duvara çarptılar diyor. Evlerinin ortasına düşen
havan mermisi odada kimse olmadığı için kimseye zarar vermemiş. O gün aklıma ilk gelen şey, göçü kamyona yükleyip İstanbul’a gitmek ve oradan da dağa çıkmaktı diyor. Çünkü ikinci bir alternatifim yoktu. Ama sabrettik, katlandık ve Allaha
şükür şimdilerde de
Başbakan sayesinde kısmen de olsa rahatladık diyorlar..
Ertesi gün daha önceden belirlenmiş fakir, yetim ve kimsesizlerin evlerine kurban etleri ve çeşitli hediyeleri götürdük. Her evde ayrı bir hikaye ayrı bir acı var. İlk ziyaret ettiğimiz evde
yaşlı bir amca ve hanımı var.
Çocukları yok. Yani var da yok. İstanbul’da diyorlar ama nerede oldukları belli değil. Yaşlı amcanın kulakları duymuyor. Ne kendisi ne de hanımı Türkçe bilmiyor.
Kürtçe bilen öğretmen arkadaşlarımız bize çok yardımcı oldular. Yaşlı amca daha önce
kaçakçıları misafir edermiş. Bekli de geçimini o işten sağlıyordu. Bizi kaçakçı sandı. Değiliz dedik. ‘Öyleyse kimsiniz?’ dedi. ‘İstanbul’dan bayramlaşmak için geldiğimizi’ söyledik, ‘kurban eti getirdiğimizi’ söyledik, şaşırdı. ‘Sizin İstanbul’da kendi akrabalarınız yok mu, niye onları bırakıp taaaa buralara geldiniz’ dedi. ‘Allah rızası için’ dedik, çok duygulandı…
İkinci ev (aslında dükkan) camları olmayan, tavanı akan, tek odalı bir virane. Bitişiğinde belli ki başkasının ahırı var. Çünkü
koku dayanılacak gibi değil. Kuma olarak gitmiş bir kadın ve 3 kızı. Kocası ölünce, ilk hanımı ve çocukları tarafından açlığa yokluğa mahkûm edilmiş bir zavallı. En büyük kızı lise 1 öğrencisi, diğerleri ise daha
küçük. Ve tahmin edeceğiniz gibi o da Türkçe bilmiyor.
Edebinden olsa gerek sorularımıza alçak sesle çekinerek cevap veriyor. ‘Ben ne yaparım bu yetimlerle, ne olur bunların hali bize uzanacak bir el yok mu, Kimse yok mu’ diyor ağlamaklı yalvarmaklı bir ses tonuyla. Kendimizin İstanbul’da yaşadığımız ortamları düşünüp utanıyoruz insanlığımızdan. Söyleyeceğimiz her sözün bu
manzara karşısında ne kadar anlamsız kalacağını hissediyor, yutkunarak, ağlayarak çıkıyoruz o evden de. Elimizdeki yardım malzemeleri o kadar ağırlaşıyor ki bu durum karşısında, takatimiz kesiliyor. Ağzımızı
bıçak açmıyor, birbirimizin yüzüne bile bakamıyoruz.
Diğer evlere doğru yol alıyoruz, etrafımızda bize eşlik eden bir
sakız bir
şeker için el açan onlarca çocuk var. Onları da sevindirmeye çalışıyoruz. İçlerinde çok zeki çocuklar var. SBS den yüksek puan almış çocuklar var okullarında düzenli öğretmen bulunmasa da… Bir tanesi dikkatimi çekti. Bir gözünde
arıza olduğunu hissettim. Kendisi utandı söylemedi. Arkadaşları anlattı. Henüz 12-13 yaşında.2-3 yıl önce okulun yanında oynarken kardeşiyle birlikte
mayına basmışlar. Kız kardeşi ölmüş. Kendisi de bir gözünü kaybetmiş. Görmeyen bir göz takmışlar
estetik olsun diye. Bu mayını kim koymuştur diye düşündüm hocam. Örgüt mü yoksa
Ergenekon mu?
JİTEM mi? Ne kadar ilginç değil mi, okulun önünde mayın?!
Diğer evlerde hep aynı manzara hocam.
Fakirlik diz boyu. Tabiri caizse paçadan akıyor. Yazın gurbete gidip 5-6 ay çalışıp kışın onunla geçiniyor ekserisi. Ekilecek
arazi çok az. Her taraf taş-
kaya. Bu açıdan bakıldığında “Dargeçim” ismi bu ilçeye daha çok yakışıyor. İlginçtir hocam, Kur’an okumasını öğrenmeden çocuklarını okula göndermiyorlar. Çocukların hepsi Kur’an okumasını biliyor. Ekserisi
dindar, ama abartmasız her evde Yılmaz Güney’in resimleri duvarlarını süslüyor.
Emniyet müdürü ve
kaymakam da hem halk ile hem de bizim ile birlikte kol kola geziyorlar Dargeçit sokaklarında. Yanlarında koruma da yok. Herkesle bayramlaşıyorlar. Halk da onlara karşı çok saygılı ve onların halk tarafından sevildikleri çok belli.
Dönüşte Diyarbakır’da da bir gün kaldık. Özellikle
taksiciler Belediye başkanı Osman
Baydemire ateş püskürüyor. Dediklerine göre, ‘
Osman Baydemir bir taksi üreten
firma ile anlaşmış ve şehirdeki 1200 adet taksinin hepsinin de yenilenmesi gerekiyormuş. KCK’nın de neredeyse her ihaleden resmi statüsü belirlenmiş oranlarının söz konusu olup olmadığı da çok ciddi tartışılmakta…’
Anadolu insanı tüm dünyada eğitim meşalesini yakarak, o ülkelerde de huzur adacıkları oluşturduğu gibi, Türkiye’nin doğusunda da, gece karda kışta dağ köyündeki bir evin kapısı çalındığında içeriden şu ses duyuluyor; ‘Ya Apo, ya Fethullah hoca gelmiştir. Apo
terör için, ötekisi ise kurban eti dağıtmak için…’ Keşke kapısı çalınmadık tek bir fakir Kürt dostumuz kalmasa ve keşke STK’ların hepsi de bu konuda üzerine düşeni yapsa…